Mişima ve Adıvar

Asıl adı Hiraoka Kimitake olan evli, çocuklu olmasına karşı annesine bağlılığı ve eşcinselliği ile bilenen Yukio Mişima (1925-1970) Japonya’nın ordusu olmamasını kınayan bir bildiriden sonra intihar eder. 1968 yılında kurduğu “Kalkan” adlı 100 kişilik bir ordunun eğitimini şahsen üstlenerek yeniden Japon İmparatoru etrafında toparlanmış “eski Japonya’yı” özler. Doğu cephesi sivil savunma komutanından, eski bir kılıcı hediye etmek bahanesiyle aldığı randevuda, Mişima’nın onu derdest etmesi, edilgen bir askerliğe duyduğu tepkidendir. Babasının karşı çıkmasına karşın gizli gizli yazdığı ve birkaç kez Nobel Edebiyat ödülüne aday gösterilen romanları ile ünlüdür. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Halide Edip Adıvar (1884-1964) ise Sakarya Meydan Muharebesi’ne (1921) savaş muhabiri olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafından davet edilmiş bir öğretmen, siyasetçi, akademisyen ve edebiyatçıdır. 1936 yılında önce İngilizce olarak yazdığı “The Clown and the Daughter” (Soytarı ve Kızı) adlı bu eserin Türkçesi olan Sinekli Bakkal romanı bir yıl sonra basılır. “Konusu II. Abdülhamit dönemindeki toplumsal yapıya, Doğu ve Batı sanat ve felsefesinin nitelikleri, Genç Türklerin düşünce ve davranışları üzerinde durulur.” (Cevdet Kudret, www.turkedebiyati.org)

ŞÖLENDEN SONRA

O romanlardan bir tanesi de Mişima’nın 1960 yılında yazdığı Şölenden Sonra adlı romandır. Yazar lokanta sahibi bir kadın ile eğitimli bir diplomatın evliliği çerçevesinde Japonya’daki siyasal yaşamı irdeler. Roman kahramanı Kazu Kuzeyde bir köyde doğar. Ak olan ten rengi, onun bir Aynu/Utari olduğuna işaret eder. Az eğitimine karşın zeki, duygulu ve güzeldir. Doğayı sever, dindar değildir ama öbür dünyada yalnız kalmamak için bir aile mezarlığına gömülmek ister. Setsugoon adlı hoş lokantasında sık sık “Muhafazakâr Partililere şölenler düzenler. Bu yemeklerden birinde yüksek eğitimli diplomat Noguçi’ye âşık olur. Kendisi tutumlu, kibar ve sadedir. Doğayı sevmez, eski eşya ve Avrupa dillerinde yazılmış kitaplarına düşkündür. Sınırlı emekli maaşına karşın Kazu’nun aradığı gibi bir aile mezarlığı vardır. İkisinin evlilikleri hem Muhafazakâr, hem de Radikal Parti arasında büyük yankı uyandırır. Kazu Muhafazakâr Partili müşterilerinden, eşinin Radikal Parti’den Tokyo valiliğine adaylığını koyduğunu öğrenir. Kocasının yükselmesinin kendi yükselmesi anlamına geleceğini düşünen Kazu, kocasından habersiz bir seçim öncesi çalışması başlatır. Bunu duyan kocası lokantayı kapatmasını isterken seçimi de kaybeder. Setsugoon ikinci dünya savaşında tesadüfen yıkılmamıştır.

Lokantanın yıkılmadan ayakta kalması, mimarisi, döşenişi ve Japon bahçesi ile Japonya’yı temsil eder. Doğu’yu simgeleyen Japonya’nın Batı’yla uzlaşamaması gibi Kazu ile Noguçi evliliklerinde gerçek bir arkadaşlık kuramazlar. Kadın erkeğin eski eşya ve kitaplarına düşkünlüğünü hoş karşılamazken; erkek karısını görgüsüz bulup kınar ve eğitmeye çalışır. Kazu karyolayı yadırgar, Noguçi yerde yatmayı sevmez. Ne kadın erkeğe her istediğini yaptırabilir, ne de erkek baskın ve üstün rolünü oynayabilir. Mişima seçim sırasında her iki parti içinde dönen ikiyüzlü oyunları da ustalıkla sergiler (Ergenekon, B. 1991, Bozkurt Güvenç’in Japon Kültürü Dersi Kitap Raporu, Hacettepe Üniv.).

SİNEKLİ BAKKAL
Hem tür olarak, hem de tarihsel olarak Şölenden Sonra’nın öncülü olan bu roman Sinekli Bakkal Mahallesinde Karagözcülük yapan Kız Tevfik’in, imamın kızından olan çocuğu Rabia’nın evliliği hakkındadır. Mevlevi Vehbi Dede’den musiki dersleri alan bu kız, İtalyan piyanist Peregrini’ye âşık olur. Babası Genç Türklere yardım ettiği için sürgüne gönderilmiştir. Din değiştiren eski Papaz Peregrini müslüman olur. Tasavvufi mistisizmiyle Rabia Doğu’yu, Peregrini de akılcı Batı’yı simgeler. Kurtuluş ikisinin de birleşmesindedir. Romanda başkahraman bir kadındır. Evlilik içindeki ilişkilerden çıkışla, Adıvar’ın elinde bu eser toplumsal bir roman haline gelir. Peregrini, Rabia’nın okuduğu Mevlide -ki bir Türk eseridir, hayran olur. Müslüman olmakla kalmaz Osman adını da alır. Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” adlı Osmanlı müziğine öykündüğü operasında bir Osman Ağa vardır. Yer yatağı ve karyola ikilemi bu çiftin de evliliğinde yaşanır.