Mısır Türkiye'den ne istiyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır’la istihbarat örgütleri seviyesinde görüşüldüğünü açıkladığı konuşmasında, “Mısır’ı anlamakta zorlanıyorum” ifadelerini de kullandı.

Erdoğan’ın hayati önemdeki açıklamaları sonrası, Mısır’ın Türkiye’den beklentilerini ve bölgedeki gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini öğrenmek üzere Kahire’de pek çok defalar görüşme fırsatı bulduğum eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Rakha Ahmed Hassan’ı aradım.

Uzun yıllar Mısır Dışişleri’ne hizmet etmiş olan ve şu anda Egyptian Council for Foreign Affairs nezdinde çalışmalarına devam eden Hassan’a ilk olarak Mısır ve Yunanistan arasında yapılan antlaşmayı sordum.

1982 DENİZ HUKUKU SÖZLEŞMESİ’NDE ISRAR

Hassan, Mısır’ın resmi tezlerini tekrar eder bir biçimde, "Mısır ve Yunanistan’ın 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni temel alarak söz konusu antlaşmayı" yaptığını ve Türkiye’nin bu antlaşmaya karşı çıkışının "hiçbir hukuki zemini" olmadığını iddia etti.

Doğu Akdeniz konusundaki sorularımın tamamına 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi üzerinden cevap verirken, Hüsnü Mübarek döneminde Ankara ve Kahire arasında yapılan Doğu Akdeniz konulu görüşmeleri ise keşif müzakereleri (exploratory negotiations) olarak nitelendirmeyi seçti.

Konuyu Mısır’ın Yunanistan ve Rum Kesimi’yle yaptığı antlaşmalar nedeniyle uğradığı deniz alanı kayıplarına getirdiğimde ise meselenin Mısır’ı ilgilendirdiği, Mısırlı yetkililerin konuya hakim olduğu ve kimsenin bu konuda yorum yapmaya hakkı olmadığını belirtmekle yetindi.

'TAKDİRLE KARŞILIYORUZ FAKAT …'

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istihbaratçılar arasında görüşmeler olduğu yönünde açıklamasını da değerlendiren Hassan, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:

“Erdoğan’ın açıklamasını takdirle karşılıyoruz fakat gerçekliğe, sahadaki olgulara bakmalıyız. Sadece söylem, icraat olmadan bir anlam ifade etmiyor. Türkiye’de yerleşik olan İhvancıların faaliyetlerine yönelik somut adımlar atılmalı. Türk Hükümeti, genel anlamda Mısır’ın iç işlerine yönelik açıklamalarına son vermeli.”

Hassan, iki ülkenin istihbarat örgütleri arasında hangi konuların müzakere edildiği yönündeki sorumu da cevapladı:

“Mısırlı ve Türk istihbaratçılar, muhtemelen Doğu Akdeniz’den çok Libya’yı konuşmak için bir araya geldiler. Libya’daki askeri durumun kritik olduğunun iki tarafta farkında…

Bölge devletleri ve ABD, Libya’da siyasi çözümü destekliyor.”

MISIR SİYASİ ÇÖZÜMLE NEYİ KASTEDİYOR?

Mısır için siyasi çözümün ne ifade ettiğini sorduğumda ise Hassan, müzakere konusu olan planla ilgili bilgiler paylaştı:

“Akile Salih, Libya’nın iki bölgesinde de seçim yapılması için çaba sarf ediyor. Başkan, iki Başkan Yardımcısı ve Başbakan’ın olduğu bir yapılanmadan bahsediyoruz. Bu yeni yapıda, yeni yüzlere ihtiyacımız olduğu açık.

Mısır, ABD, Cezayir, bazı AB ülkeleri ve Fas bu konuda çalışmalara devam ediyor.”

Hassan, Sirte ve Cufra’nın siyasi çözüm planı içinde silahsızlandırılabileceği ve AFRICOM veya AB’ye ait kuvvetlerin buraya yerleştirilebileceği değerlendirmesinde de bulundu.

Bu konuda Mısır’ın ABD’nin önerisine destek verip vermediğine ise şu cevabı verdi:

“Görüşmeler hala sürüyor, nihai bir sonuca henüz varılmış değil. Önemli olan Libya’daki arkadaşlarımızın kararı olacak. Askeri hareketlilik neredeyse durmuş durumda.”

Astana benzeri bir sürecin Libya’da uygulanma olasılığını, “Suriye’de devlet kurumları hala ayakta, Libya’da ise ülke ikiye ayrılmış. Dolayısıyla durum tamamen farklı” ifadeleriyle değerlendiren Hassan, Rusya’nın Libya’da karar verici bir rol oynamasının zor olduğunu ve Amerikalıların da Rus etkisini engellemek için faaliyet gösterdiklerini belirtti.

Hassan, “Kaddafi döneminde Ruslar Libya’da etkiliydi. Şimdi de siyasi çözümle beraber ülkenin yeniden inşasında önemli roller oynayacaklardır” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin, Libya’daki soruna ABD’nin yeşil ışık yakması sonrası müdahil olduğunu iddia eden Hassan, Amerikalıların bölgede denge kurmaya çalıştığını ifade etti.

MISIR’IN TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLERİ

2013 yılından bu yana bozuk olan Türkiye-Mısır ilişkilerinin düzelmesi için Mısır’ın beklentilerini sorduğumda ise yıllardan bu yana Mısırlı muhataplarımdan aldığım cevabın bir benzerini de Hassan’dan aldım:

“Türk tarafının, Mısır’ın iç işlerine neden karıştığını anlamıyorum. Karşılıklı olarak ticari ilişkiler sürüyor fakat Türk Hükümeti hala Mısır’a karşı agresif tavrını sürdürüyor. Oysa ilişkilerin normalleşmesi halinde yeni pencereler açılabilir.

Mısır’da her sene Türk ticari heyetler ağırlıyoruz ve bize hükümetin tavrının yumuşayacağı yönünde mesajlar veriyorlar fakat 7 seneden bu yana değişen bir şey olmadı.

Top Türkiye’nin tarafında, beklentimiz çok açık:

  1. Türk hükümetinin Mısır’ın içişlerine yönelik açıklamalarını sonlandırması,
  2. Türkiye merkezli olmak üzere Mısır’a yönelik propaganda yayını yapan medya organlarına desteğin çekilmesi,
  3. Türk hükümetinin İhvancılara verdiği desteği sonlandırması.”

Son dönemde farklı çevrelerde dillendirilen, Türkiye’nin bazı İhvan yöneticilerini sınır dışı etme ihtimalini sorduğumda ise Hassan, “Bekleyelim ve görelim” cevabını vermekle yetindi.

BİR SONRAKİ ADIM NE OLMALI?

Mısır Devleti'ne uzun seneler hizmet etmiş ve halen etmeyi sürdüren Hassan’ın, (Mısır Dışişleri’nin Nil Nehri kenarındaki binasında yer alan ofisinde söyleşilerini yapıyordu) Doğu Akdeniz konusunda 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni öne sürmesini, ülkesinin siyaseti bağlamında değerlendirmek gerekiyor.

Eninde sonunda herkes kendi ülkesinin tezlerini savunuyor.

Hassan’la yaptığımız söyleşinin öncekilerden farklı yanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına olumlu bir yaklaşım sergilemesi ve istihbarat örgütleri arasında görüşmelerin sürdüğü açıklamasını olumlu karşıladıklarını belirtmesidir.

Hükümetin, Türkiye’de yayın yapan İhvancı medya organları ve bunların arkasındaki isimlerle ilgili atacağı adımların, Ankara-Kahire ilişkilerini normalleşme evresine sokacağı açık.

En önemli adım ise uluslararası arenadaki siyasi söylemin yumuşatılması olacaktır.

İki ülke arasında siyasi diyalog başladıktan sonra hayati önemdeki Doğu Akdeniz ve Libya konusunda da ortak çözümler bulunmaması için hiçbir neden yok.

Yeter ki diplomasinin “incelik” gerektirdiğinin farkına varalım…

İçeride ise masallar, hikâyeler ve lanetlerle ülkemize vakit kaybettirilmesin.