Mısır’da bir sonraki adım

Koronavirüs salgını, günlük hayatta dahil olmak üzere pek çok şeyi etkilese de dünyanın dönmesine engel olamıyor. Devletlerarası ilişkiler, savaşlar ve diplomasi devam ediyor. Doğu Akdeniz de gündemin yoğunlaştığı, hamlelerin sıklaştığı sahaların başında geliyor.

Haliyle Akdeniz’e en uzun kıyı şeridine sahip Türkiye de bölgedeki gelişmelerden adeta bir iç siyaset konusuymuşçasına etkileniyor.

Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve İtalya üzerinden Avrupa Birliği, diğer yandan İsrail, Mısır ve Körfez ülkeleri ve en geride ABD’nin oluşturduğu cepheye karşı mücadele ediyoruz.

Karşı cephe kalabalık gözükse de askeri ve diplomatik alanda doğru hamleler yapılması halinde, bugün bize karşı hareket eden ülkelerin yarın bizim yanımızda yer alması mümkün.

Koronavirüs, ‘bütün dünya bize karşı’ psikolojisinden ve Ahmet Davutoğlu döneminin büyük tahribat yaratan “değerli yalnızlık” siyasetlerinden kurtulmak için başta salgın diplomasisi olmak üzere değerli fırsatlar sunuyor.

Yeni bir dünyanın gelmekte olduğunun herkes farkında ve asgari çatışmasızlık hali ve en geniş cephe içinde pozisyon almaya çalışıyor.

KAHİRE’DEN GELEN MESAJ

Geçtiğimiz hafta gündeme bomba gibi düşen Kahire merkezli görüşme mesajı, bahsettiğim değerli fırsatlardan bir tanesi.

Görüşme mesajını içeren makalenin yazarı Al Ahram Gazetesi yöneticisi Mohamed Sabreen uzun süreden bu yana fikir alışverişinde bulunduğum, Mısır yönetici çevreleriyle içli dışlı bir isim.

Sabreen, Şubat 2020’de Aydınlık’ta yayınlanan “Ak Parti İhvan siyasetinden geri adım mı atıyor: Ankara ve Kahire ilişkilerinde yol haritası” başlıklı makalemi Al Ahram Gazetesi’ndeki köşesinde yayınlamıştı. Sonrasında gelen tepkiler cesaret verici olmalı ki Türkiye’de gündeme giren, Kahire’den Ankara’ya olumlu mesajlar içeren yazısını kaleme aldı.

Sabreen’in devlete bağlı Al Ahram Gazetesi’ndeki pozisyonu gereği, makalede yer alan önerilerin sadece şahsi görüşleri olması ihtimal dışı.

Makalede, PKK ve FETÖ’nün terör örgütü olarak tanımlanması ve Doğu Akdeniz’de iş birliği önerilerinin dışında dikkat çekici nokta, ilk defa Mısır tarafının Ankara’nın önüne Müslüman Kardeşler meselesini bir görüşme şartı olarak koymamış olması.

Bu yaklaşım karşılık bulması halinde, bölgenin iki büyük devleti arasındaki ilişkilerin Müslüman Kardeşler’e adeta esir edilmesinin de önüne geçilmiş olunacak.

Mesajın ne oranda dikkate alınacağı ve cevap verilip verilmeyeceğine yetkili makamlar karar verecek fakat Kahire’ye çeşitli defalar yaptığım ziyaretlerden edindiğim izlenim, Mısırlıların Türkiye’yle anlaşmaya hayli sıcak baktığı yönünde.

Fakat kesin değerlendirmeler yapmadan önce Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de özellikle finansal yönden Mısır üzerindeki etkilerini ve olası bir Türkiye-Mısır yakınlaşmasından oldukça çekindiklerini bilmekte yarar var.

Diğer yandan ABD-İsrail hattının da Ankara ve Kahire arasında ilişkilerin düzelmesinden rahatsız olacağı ve engellemek için çeşitli kışkırtmalara girişeceği aşikar.

Üçüncü kuvvetlerin kışkırtmaları deyince akla ilk önce Libya geliyor.

LİBYA İLİŞKİLERİ ETKİLER Mİ?

Libya’da süren çatışmalarda Türkiye ve Mısır iki karşıt kutupta yer alıyor. Türkiye, Birleşmiş Milletler’in tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)’ne destek verirken, Mısır yönetimi Libya’yla olan sınırının diğer yanına konuşlanmış olan General Halife Hafter kuvvetlerini destekliyor.

Türkiye, UMH’yle yaptığı mutabakatlar vasıtası ile sadece Doğu Akdeniz’de askeri ve hukuki üstünlük kazanmakla kalmamış aynı zamanda Libya’daki varlığını da uluslararası hukuk bağlamında güvenceye almış durumda.

Mısır’ın desteklediği Hafter kuvvetleri ise UMH’nin son operasyonlarıyla mevzi kaybederken yaşadıkları iç çekişmeler nedeniyle dağılma aşamasına gelmiş durumdalar.

Libya’da bugün varılan noktada, Ocak 2020’de Moskova’da düzenlenen zirvenin bir benzerinin tekrar edilmesi halinde sonuca varılması olası gözüküyor. Moskova’daki masada Türkiye ve Rusya yer alırken, Mısırlı yetkililerin de aynı salonda bulunduğu basına yansımıştı.

Türkiye bu yolla, askeri alanda kazandığı başarıları diplomatik alanda da tescil etme fırsatı yakalarken diğer yandan Mısır’la arasında kışkırtmalara neden olabilecek Libya sahasında güvenliği de sağlayabilir.

Aksi halde, çatışmaların devam etmesi durumunda özellikle Libya’da etkin olan Körfez ülkeleri ve İsrail’in, Türkiye ve Mısır’ı karşı karşıya getirmek için kışkırtmalara girişeceği askeri ve siyasi sürecin devam etmesi olası gözüküyor.

KAHİRE’DEN ŞAM’A UZANAN HAT

Sorunların çözümünde ısrar önemlidir fakat kimi zaman bakış açısını değiştirmek çözüme giden kapıların açılmasını kolaylaştırabilir.

Türkiye’de uzun süre Ankara ve Şam’ı bir araya getirme çabaları ön plana çıkarken, Kahire hep ikinci planda kaldı. Böyle bir sorun sıralaması yapılmasının, Türkiye ve Suriye’nin uzun kara sınırlarından tutunda göçmen meselesine kadar bir çok haklı nedeni var.

Fakat bugün geldiğimiz noktada, Ankara-Şam arası direkt temasın, kamuya açık bir biçimde, bir türlü kurulamadığını görüyoruz.

Ankara ve Kahire arasında normalleşme halinde, Türkiye’de siyasi iklim değişeceği gibi Kahire’yle köklü ilişkilere sahip Şam’da da etkileri olacaktır.

Halihazırda Moskova’nın, Ankara ve Şam’ı bir araya getirme çabalarına Kahire’nin de katılması normalleşmenin gerçekleşme ihtimalini artıracağı gibi Körfez ülkelerinin Suriye’deki krize müdahil olmasının da önüne geçmek kolaylaşacaktır.

Yazımızın başında da ifade ettiğimiz üzere Koronavirüs salgını sadece yıkımlar değil fırsatları da beraberinde getiriyor. Salgın diplomasisi bunlardan bir tanesi…

Yarın Ankara’dan Kahire’ye gönderilecek bir konteyner dolusu tıbbi yardım malzemesi, Akdeniz’in iki yakasının yakınlaşması için nicelikte küçük fakat nitelikte büyük bir adım olabilir.

Bitirmeden evvel, Doğu Akdeniz’de ilişkilerin yeni baştan şekillendiği bu süreçte, Türkiye'nin bölge siyasetlerinde çatlak intibası verecek idari ve diğer şekillerde atılan adımların, Türkiye'nin çıkarlarına zarar verdiğini belirtelim.