Monokrosi

AKP’nin Türkiye’ye giydirmek istediği, “Türk tipi” diye halkımıza yutturmaya çalıştığı, deli gömleği, Türk devlet geleneğine aykırı bir düzendir. Daha çok Roma döneminin “monokrosi” anlayışına pararleldir.

“Monokrosi” Roma’da Sezar sonrası Augustus dönemi için kullanılan bir deyimdir.

Roma, Augustus döneminde hala cumhuriyettir. Ancak cumhuriyetin bütün kurumları, başta senato etkisizleştirilmiştir. Augustus, “principate” - “birinci yurttaş, şef” ilan edilmiştir. Rejim, Augustus’un şahsında toplanmıştır.

Bu dönemde Roma inşaat, ekmek-gıda yardımı ve gösterilerle yönetilmiştir. Her yere tapınaklar yapılmış, lider kutsallaştırılmıştır. Augustus ülkeyi dinle yönetmiş, yaptıklarını dinle meşrulaştırmıştır.

Ne kadar da bugünlerin Türkiye’sine benzemektedir. Türkiye’de öyle olmuyor mu? İş bulamadığımız insanlara, gıda yardımı yapıyor, insanlarımızı sadaka ile yaşamaya mahkum edip ve bununla da bol bol övünüyoruz.

Kadim Roma’daki monokrosi anlayışı, sonraki yıllarda Avrupa’da egemenlik hakkını Tanrı’dan aldığını iddia eden krallar tarafından sürdürülmüştür.

Şimdi de Avrupa’nın yıllar önce terk etiği bu sistem Türkiye’de “seçilmiş krallık” olarak canlandırılmak istenmektedir.

Şimdi bu yapılmak istenen, anayasa değişikliği ile getirilmek istenen sistem tam da budur.

Ülkemiz demokrasisi, Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği AKP iktidarı ve Devlet Bahçeli elbirliği ile halkımıza giydirilmek istenen bu deli gömleği sayesinde morga yollanacaktır.

Tayyip Erdoğan ve ne yaptığını bilmeyen ya da bilip de ses çıkartmaya cesaret edemeyen AKP üyeleri sayesinde şimdi şeklen de var olan demokrasi üzerine şal örtülerek morga yollanacaktır.

Ülkemiz baskıcı ülkeler, kategorisine girecektir.

Kimdir bu baskıcı ülkeler, Kuzey Kore, Suriye, Zimbave, Gana, Mali ve Gambiya’dır.

AKP ve Devlet Bahçeli elbirliği ile işleyen bir demokrasinin vazgeçilmez bir kuralı olan kuvvetler ayrılığı ilkesi yıkılmış, yürütme, yasama ve yargı erkleri hep birlikte, devamlı aldatılan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a devir edilmiş, onun şahsında bütünleştirilmiş olacaktır.

Getirilmek istenen bu düzen 17. yüzyıl düşünürü Thomas Hobbes’un “mutlakçı devlet anlayışı paralelindedir.”

Ülkemize getirilmek istenen, iktidar tarafından halkımıza “Cumhurbaşkanlığı sistemi” olarak yutturulmak istenen sistem tam bir “tek adam sistemi” diktatoryal bir sistemdir.

Türkiye Bunlara layık mıdır? Elbette değildir.

Biz Cumhuriyet’i ilan ederek tek adam rejimini tarihe gömdük. Yeniden bütün gücün tek adamın elinde toplanmasını istemek, bu yönde çaba sarf etmek Türk halkının aklıyla alay etmektir.

Buna hep beraber, elbirliği ile izin vermemeliyiz.

Halkımızın geldiği demokratik olgunluk düzeyi buna izin vermeyecektir.

Tayyip Erdoğan’ın Devlet Bahçeli destekli olarak getirmeye çalıştığı sistem, kuvvetler ayrılığına dayalı, bugün ABD’de uygulanan Başkanlık sistemi değildir.

Getirilmek istenen sistem, çağdışı bir diktatörlüktür.

Türkiye buna layık değildir. Bu deli gömleğini de giymeyecektir.

En büyük yanlış bu getirilmek istenen sisteme partili gözlüğü ile bakmaktır.

Getirilmek istene sistem hepimizi, geleceğimizi karartmaya yönelik bir sistemdir, bir rejim değişikliğidir.

Getirilmek istenen sistem, ağır aksak da olsa işleyen bir demokrasiden diktatoryal, hesap vermeyen tek adam rejimine geçiştir.

Getirilmek istenen bu sistem hesap vermekten, kendisinden hesap sorulmasından korkan insanların düşünebileceği bir sistemdir.

21. yüzyılda asıl korkulması gereken yönetici tarzı, kendisinden hesap sorulmasını zorlaştıran yöneticilerdir. Bir yönetici hesap vermekten korktuğunda ona şüphe ile bakmak gerektiği kanısındayım.