Mossad'ın karanlık kalemi şimdi de Afrin'e el attı
Bernard Henri-Lévy, Cezayir asıllı bir Fransız yazar. Kimileri onun için abartılı bir biçimde 'filozof' yakıştırması yapsa da, ortaya koyduğu faaliyetler bir fikir adamının pratiklerini fazlasıyla aşıyor.
Henri-Lévy'nin en önemli özelliklerinden biri ziyaret ettiği ülkelerde çıkan karışıklıklar. Bazıları, bazı kuvvetli delillerle onun Mossad ajanı olduğunu öne sürüyor. Henri-Lévy, sahip olduğu medya gücüyle her ne alanda olursa olsun küresel emperyalizmin ajandasını ve çıkarlarını savunan yazılar yazıyor.
Henri-Lévy'i daha yakından tanımamıza yardımcı olacak yakın dönem faaliyetlerine bakmak gerekirse: Libya'da, Kaddafi'ye karşı silahlanma çağrısı yaptı. Mısır'da, toplumsal olayların yükselişe geçtiği en kritik dönemde Kahire'de yuvalandı. "Bağımsız Kürdistan benim en büyük hayalim" diyen Henri-Lévy, Kuzey Irak'taki sözde bağımsızlık referandumundan 4 ay önce ise Erbil'e kamp kurdu; Barzani'ye danışmanlık yaptı. Asıl amacını hiçbir zaman gizleyen bir isim olmayan Henri-Lévy, birçok açıklamasında, "Ne yaptıysam büyük İsrail için yaptım" dedi.
Son yıllarda yaptığı kaos operasyonlarıyla 'modern çağın Lawrence'i'olarak tanınan Henri-Lévy son olarak, Türkiye'nin güney sınırlarında güvenliği sağlama gerekçesiyle PKK/PYD terör örgütüne karşı düzenlediği 'Zeytin Dalı Harekatı'na el attı.
ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal için kaleme aldığı makalede, "Türkiye, hem NATO’nun içinde hem de dışındaymış gibi davranmayı sürdüremez" diyen Henri-Lévy, bahsi daha da ileri götürerek, Afrin halkının Türk askeri tarafından işkence ve suikaste uğratıldığını iddia etti.
İşte, çağımızın Lawrance'i, Bernard Henri-Lévy tarafından yazılan o makalenin tam metni:
***
Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de Kürtler, İslam Devleti’ne karşı Batı’nın en sarsılmaz müttefikleri oldular.
IŞİD’e karşı kesin zaferlerinin ardından Kürt savaşçıları, savundukları ve kardeşlerini gömdükleri bu topraklarda barış içinde yaşayabileceklerini düşünecek kadar saftı.
Bu masumiyetlerinin bedeli olarak bu kez de Türkiye’ye sınır Suriye kenti Afrin’de sürüldüler, işkence ve suikaste uğradılar.
İslamcı akının önünü kesen mühür olan Kürtler, bugün kendi ülkesini Batı’ya karşı bir şantaj haracı haline getirmiş Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan –o cehennem zebanisi- tarafından lanetlenmiş durumda. Ama uluslararası toplum Bay Erdoğan’ın alaycı yüzüne karşı üç maymunu oynuyor.
'TÜRKİYE ETNİK TEMİZLİK YAPIYOR'
Batılı diplomatlar hem takdire şayan hem de gözden çıkarılabilir olan Kürt savaşçıların şehitlikleri karşısında körler. Alaycı, cüretkar ve sanki el hareketi çeker gibi “Zeytin Dalı Harekatı” ile etnik temizlik yapan yeni sultanın topçu seslerine de kulaklarını tıkamış durumdalar.
Elleriyle ağızlarını kapatıp Ankara’nın propagandasını kabulleniyorlar: Afrin'de hiçbir şey olmadı – orada hiçbir şey olmadı.
Bazıları –Moskova’dakiler- düzensiz Türk birliklerinin, İslam Devleti’ne karşı korkunç zaferin bedeli olarak tüm Suriye Kürdistanı’na yayılması karşısında bir utanç hissettiler. Diğerleriyse –Washington’dakiler- savaşı sürdürmeksizin barışı sağlamak için yeni bir plan hazırlayan şirin lobiciler gibi davranıyorlar.
Arada sırada anlamsız sözcükler ve ucuz duyarlılıklarla kesilen bu aynı uzun ve acı verici sessizlik diğer yerlerde de sürüyor. Burası “sınırlardaki ve ittifaklardaki anlaşılmaz kaymalar”la lanetlenmiş “karmaşık bir bölge”.
Batı neden “Rusya ile ters düşme” riskini alsın ki? Kahve falı bakıp kendi korkaklıklarıyla yüzleşmekten kaçındıkları için kafalarını kaldırmayı reddeden talk show strateji uzmanları, kötümserler ve dalgacıları dün Danzig’de olduğu gibi bugün de Afrin’de ölmenin hiçbir mantığının olmadığını söylüyorlar.
Güçlülerin zayıflara ihaneti çok eski bir hikayedir – ve ne yazık ki demokrasiler arasında bir klasiktir-. Yeni olan şeyse Batı’nın Bay Erdoğan ile yaptığı Faustyen pazarlık. Bu pazarlık oldukça basit, ve pek de sürdürülebilir değil. Türkiye, hem NATO’nun içinde hem de dışındaymış gibi davranmayı sürdüremez.
Türkiye, NATO'nun IŞİD ile mücadelesindeki en iyi müttefikini yüzsüzce tasfiye ederken Atlantik ittifakına güveniyor.
Bay Erdoğan, bakanları aracılığıyla yaptığı açıklamalarda, Kürtlerin katledilmesiyle ilgili çirkin ifadelerin (ki bir katliam yaşandığı da yok, haddinizi bilin!) Cezayir’in kolonileştirilmesinin yanında bir hiç olduğunu, Fransa’nın Türkiye’ye ders verme hakkının olmadığını söyleyebilecek kadar kendine güveniyor.
'ANKARA CİHATÇILARI GÖREVLENDİRDİ'
Dahası, Ankara gizlice savaşa göndermeden önce maaş bağladığı en azılı cihadçıları görevlendirdi.
Türkiye kendisini İsviçre, Norveç ya da Bosna gibi uygar bir ülke olarak gösterdiği sürece, Avrupa Birliği ile olan stratejik ortaklığını sürdürüyor. Bu saçma komedi çok uzun zamandır sürüyor. Ve Batı aklını başına devşirmediği sürece 2018 yılı Türkiye’nin Kürtlerin üstüne demir perde çektiği yıl olarak anılacak.
Bugün Batı’nın aklını başına alması demek, Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki görüşmelerin –dondurulması değil- koparılması, Avrupa Parlamentosu'nda faaliyet göstermeye devam eden AB-Türkiye Karma Parlamento Komitesi’nin feshedilmesi, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmesi (ki bu arada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aracılığıyla 1959'dan bu yana Türkiye’yi 2 bin 812 kez kınadı) ve ciddi olarak Türkiye’nin NATO’ya ait olup olmadığının tartışılması anlamına geliyor.
Bay Erdoğan Batı için başka bir seçenek bırakmıyor. Eğer bu en temel seviyedeki çözümü tamamlamakta başarısız olursak, onurumuzu ayaklar altına alan katilin böbürlenmesini seyretme utancına Kürtlerin katliamının dehşeti de dahil olacak.
***