Mücadele ve hikâyesi
Aydınlık’ta 20 Kasım günlü “İnsanlık son bunalımı nasıl aşacak?” başlığıyla yola çıkan ve 25 Kasım’da sona eren, 50 dolayında aydın ve sanatçının yanıtlarına yer verdiğimiz soruşturmanın yankıları sürerken, felsefeci ve yazar Örsan K. Öymen de, “yoğunluk nedeniyle süresi içinde yanıtlayamadığı soruşturmaya katılmakta gecikip gecikmediğini” sordu. Ben de sanal ortamda söyleşiye dönüştürüp Üvercinka’da yayımlayabileceğimizi söyledim. İçerik ve uzunluk olarak her soruya karşılık ayrı bir köşe yazısı oylumunda kapsamlı bir söyleşi çıktı ortaya. Atatürk devrimlerini, başta Kemalistler ve sosyalistler olmak üzere tüm aydınlanmacı kesimler ve herkes için kazanım olarak gören Öymen’in sözlerinin her satırında çarpıcı uyarı ve öneriler var. “Yaşamı anlamlı kılan, örgütlenme ve mücadele... Gerisi hikâyedir” ana başlığıyla Üvercinka’da tümü yer alan söyleşinin soru ve yanıtlarından yalnızca birisini Aydınlık okurlarına sunuyorum.
DUYUMSALCILIK VE AKILDIŞILIK
SN - Aydınlanma felsefesinin dine karşı doğa ve akıl arasındaki uygunluğu savunsa da uygarlığın gelişmesinde aklın doğaya üstünlüğünü savunduğu söylenebilir mi? Feyerabend’la birlikte duyumsal bilginin akılcılıktan ayrılmayı savunması bilimsel bilgide postmodern yönelimlerin yaygınlaşmasını mı gösterir? Özellikle diyalektik aklı olumsuzlama ve dinle örtüşmeye yatkınlık açısından, son 40 yılın postmodern felsefeleri için Yeni Ortaçağ yakıştırmasını yerinde buluyor musunuz –ya da şöyle soralım: Yeni Ortaçağ düşünceleriyle postmodernizm arasında nasıl bir akrabalık var? Kapitalizmin doğaya tüketirce saldırısının postmodern tüketim kültürüyle ilişkisini açar mısınız?
ÖRSAN K. ÖYMEN - Duyumsal bilgiden ne anlaşılıyor bunu tanımlamak gerek önce. Deneyimcilik, empirisizm kastediliyorsa, onun kökeni Feyerabend değil, antik çağda Aristoteles ve Epikuros ve sonrasında 17. ve 18. yüzyılda Locke, Bacon, Hobbes, Hume gibi filozoflardır; ama onların deneyimciliği de akla aykırı değil, aklı dışlayan bir şey değil; aklın deneyimle tamamlanmasıyla ilgili bir durumdur. Empirisizm anti-rasyonalisttir, ama irrasyonalist değildir. Onlar sadece akla indirgemeciliğe karşıdır. Empirisizmin de post-modernizmle bir ilgisi yoktur, çünkü empirisizm doğruluk ve gerçeklik kavramlarını yok saymaz, bilimleri destekler, hatta bilimlerin alt yapısını geliştirir.
ORTA ÇAĞ KARANLIKTIR
Akıl - doğa ilişkisine gelecek olursak, aklın doğaya üstünlüğünü göstermeye çalışmaktansa, doğaya uyumlu bir akıl geliştirmek daha akıllıca bir şeydir. Doğadan kopuk ve doğaya karşıt bir insan ve akıl tasarımı yanlıştır. Ancak bu tasarımın aydınlanmayla bir ilgisi yoktur. Bu yaklaşıma sahip insanlar tarihin her döneminde var olmuştur. Ayrıca aydınlanma dönemi filozofları içinde bu yaklaşıma karşı çıkan birçok filozof da olmuştur.
Aydınlanma, özünde, Orta Çağ’dan çıkmaktır, teokrasiyi, monarşiyi, feodalizmi yıkmaktır, insanlığın bilim, felsefe ve sanat üzerinden gelişmesini sağlamaktır. 1776 Amerikan devrimi ve 1789 Fransız devrimi bu süreci başlatmıştır.
Post-modernizm bir çeşit Orta Çağ olmasa da, aydınlanma devrimlerini post-modern şarlatanlıklarla küçümsemek, aşağılamak ve çarpıtmak, aydınlanma devrimlerini tamamlayamamış toplumları Orta Çağa geri yollamak dışında bir işe yaramaz.
“Orta Çağ karanlık çağ değildir” demek cehalettir. Orta Çağ karanlık değilse, Rönesans ve Aydınlanma devrimleri nedir, 1776 ve 1789 devrimleri nedir? Teokrasinin olduğu yerde aydınlanma mı olur? Mutlak monarşinin olduğu yerde aydınlanma mı olur? Feodalizmin olduğu yerde aydınlanma mı olur? Din fetişizmiyle aydınlanma devrimi olmaz.
AYDINLANMA VE SOSYALIZME UZANMAK
1776 ve 1789 devrimleri elbette yeterli değildir, ancak insanlık tarihinde büyük bir aşamadır. Bu devrimler sosyalist bir devrimle tamamlandığında ikinci büyük aşama yaşanacaktır. Ancak Türkiye’de biz halâ teokrasi mi olsun laiklik mi olsun, monarşi mi, padişahlık mı olsun, yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı, bağımsız yargı, hukuk devleti, düşünce, ifade, yayın, örgütlenme özgürlüğü mü olsun tartışmasından çıkamadığımız için, kapitalizmi tartışma noktasına geçemedik.
Atatürk devrimleri 1789 Fransız devriminin Osmanlı’daki gecikmeli uzantısıdır. O nedenle Atatürk’e ve onun devrimlerine sahip çıkmak çok önemlidir. Kendisini sadece Atatürkçü, Kemalist, sosyal demokrat olarak tanımlayanlar açısından değil, sosyalist ve komünist olarak tanımlayanlar için de Atatürk önemli olmalıdır. Bu ülkede Atatürk’ü hedef haline getiren, ne sosyal demokrat reform yapabilir, ne de sosyalist devrim yapabilir; sadece karşıdevrimci, neo-Osmanlıcı ve İslamcı odaklara destek vermiş olur. Neo-liberallerin, ikinci cumhuriyetçilerin, din, mezhep, etnik kimlik üzerinden siyaset yapmayı solculuk sananların yaptığı tam da budur.