Muhsin Bey, Zeki Müren, altın kolyeli İbo ve Ajda
Yıllardan 1987’dir ve Şener Şen’in ilk dram filmi Muhsin Bey çekilmiştir.
12 Eylül’le diz çöktürülen Türkiye, Evren-Özallı yıllarla küresel radyoaktif ışınlara daha çok maruz kalmaktadır. Yine de Özal kuşağının ikinci neslinden olan uzun etekli sarışın abla Tansu Çiller’in “Son sosyalist ülkeyi yıktık” demesine, malum “Jet Ski” mevzularına daha vardır.
Yıl 1987’dir ve 2 sene sonra Cemal Süreya Turgut Özal’a birlikte intihar etme çağrısı yapacaktır. Anavatan sözcüğünün sömürgecilik kökenini yazmadan edemeyecektir elbette.
Peki Yavuz Turgul’un gözünden izlediğimiz Muhsin Bey kimdir?
Eski İstanbulludur bir kere.Sanıyoruz gençliği iki dirhem bir çekirdek Beyoğlu’dur. Gazinolar yine vardır elbette.
Züğürt Ağa henüz Çiçek Pasajı’nda çiğ köfte satmıyordur. İstiklal Caddesi “Kebap” kokmuyordur. Bizce ziyanı yok eğer isteyen herkes kebap yiyebilecekse.
Muhsin Bey….
Bencilliğin, nezaketi kenara itmesidir. En çok Müzeyyen Senar’dır. Zaten filmin girişi onun rüyasıdır ya.
O meşhur hayal sahnesi vardır bir de izleyenler hatırlayacaktır. Orada iki Türkiye vardır işte. Biri eski Türkiye’dir, diğeri Arabesk Türkiye.
Birinde Üsküdar’dan Kız Kulesi’ni gören ev almak hayali vardır. Tespih yapılır, fasıl geçilir.
Diğerinde kebapçı dükkânı, İbrahim’in altın kolyesi gibi bir kolye ve son model araba vardır.
Birinde bir sürü “karı” vardır, diğerinde küçük bir gülümsemeyle düşlenen Sevda Hanım.
Yavuz Turgul, uğradığımız kültürel yıkımı böyle vurmaktadır yüzümüze:
Muhsin Bey bitmiş bir devrin yankısıdır, o kadar.
Fakat o sesten yeni üç tane ses doğmuştur artık: Altın kolyeli İbo ve Zeki Müren ve Ajda.
Türkiye’nin diz çöktürülmesi öyle kolay değildi. Bu işin “balyozla” görülemeyeceği anlaşıldı. “Küçük Amerika” süreci illüzyona mecburdu.
Görkemli kostümler, büyük orktestralar, gazinolar, gösterişler, şaşalar, Cear’lar, Dallas’lar, Papatyalar…. Bizim çocuklar….
İşini bilen memur, keriz olmayan patron, uyanık işçi, anasının gözü köylü ve sonunda geldik “muz cumhuriyeti”
İnsanlara durmadan aşılanan ”bak sen de zengin olabilirsin fikirleri..”
İnsanlara durmadan aşılanan “umutsuzluk” ve gecekonduları için tapu vaatleri
Bankerler, yeşil sermayeler, doların Merkez Bankası’nın elinden “kurtarılması”
Satılmayıp beslenen Kamu İktisadi Teşekkülleri’nden arınarak “pamuklaşma”
Bunların hiçbiri birden benimsenemezdi. Çünkü Türk milleti de çıplak elleriyle kazandığı cumhuriyetini öyle huzurla mezara gömemezdi.
Öte yandan bu illüzyon halktan birine de ihtiyaç duyuyordu.Bu da “Urfa’da Harvard bulamadığı için okuyamayan” İbrahim oldu. Orhanlar,Ferdiler vardı ama İbo koşarak yetişti onlara.
Orta sınıfa ve gençlere de bir süper star gerekti elbette.Ajda Pekkan, Fransız pop müziğinden “aranje” ettiği parçalarla ve performansıyla tüm Türkiye’yi büyüledi.
Bu nedir; acımasız bir girdaptır.Ailecek gidilen tiyatrolar, sinemalar,matineler yerini pavyonlara, genelevlere bırakır.
Bu nedir;Münir Nurettin, Hafız Burhan, Müzeyyen Senar günlerinden gazinolar imparatorluğuna geri dönüştür. Fabrika kızı Safiye’nin ve Niyazi’nin düştüğüdür.
Kızılay Bahçesi’nden, Atatürk Orman Çiftliği’nden, betonlara gökdelenlere giden mavi otobüse binmektir.
Fahrettin Aslan’la başlar, Zeki Müren’le yükselir, Kozlu’da duvara toslar, 15 Temmuz’da devrilir…
“Paşa”nın sırmalarında “Dallas” güneşi…