Mustafa Armağan 'tarihçiliği'

Büyük yazarımız Özdemir İnce’nin “kaliteli tuvalet kağıdı” dediği Derin Tarih dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Armağan ve hempalarının bir televizyon programında Atatürk hakkında asılsız, sapkın iddiaları büyük tepki topladı. Programda Atatürk ve Afet İnan hakkında yakışıksız iddialar öne sürüldü.

Kuşkusuz söz konusu iddiaların bilimsel olarak hiçbir geçerliliği yoktur. Çünkü bütün iddialar uydurmadır. Dolayısıyla burada bir bilim insanı namusu aramak da abestir. İddiaların içeriğine dair tartışmalara girmek de bu açıdan yersizdir.

Eğer bilim yaptığınızı iddia ediyorsanız ortaya koyduğunuz tezi kanıtlamak mecburiyetindesiniz; tezinizin bir geçerliliği olmak durumunda.

Şimdilerde “küçük anlatı” da deniliyor, öznel ve nedensellikten kopuk bir tarih okuması… Tarihin, birincil kaynakların yok sayılarak “şu şunu söylemiş” perspektifine sıkıştırılması… Kuşkusuz bu tarih okumasının da geçerliliği var ancak birincil kaynaklarla uyumlu olmak koşuluyla. İşte Mustafa Armağan tarihçiliğinin özü budur: Küçük anlatı.

ARMAĞAN’IN FANTEZİ DÜNYASI

İleri sürdüğünüz bütün tezler anti-bilimsel olunca, ortaya çıkan fikri dünya bir fantezi dünyası haline geliyor. Söz konusu programı izleyenler veya sosyal medya üzerinden takip edenler Mustafa Armağanların fantezi dünyalarını aktardıklarına şahit olmuşlardır.

Kendi ahlak düzeylerini ve yaşam biçimlerini ortaya koymuşlardır; kadın-erkek ilişkilerine bakışlarını sunmuşlardır. Onların dünyasında kadının insanlığa sunduğu bilimsel katkıların hiçbir değeri yoktur. Aksine kadının “değerlileşmesi”, onlar açısından, kadını daha fazla aşalamanın ideolojik temeli haline gelmektedir. Çünkü kadın sadece cinsel bir malzemedir!

Yönettikleri toplumsal sistemin veçhesine bakın, benzer ahlaki eğilimleri taşıdıkları sözde eğitim kurumlarında yaşanan olayları hatırlayın; kadına verdikleri değer zihinlerinin bir yansıtması olarak Atatürk’e sıçratılmaktadır!

Onun için Mustafa Armağan’ın bütün yazılarının başlığı “faztezi dünyam” diye okunmalıdır.

FAZTEZİ DÜNYASININ İDEOLOJİK KURGUSU

Fikirsel olarak cumhuriyetle, Kemalizmle çarpışamıyorlar. Dayanakları yoktur. Onun için yalana sarılıyorlar. Cumhuriyetle hesaplaşma yöntemleri yalan, hurafe ve uydurma üzerine kuruludur.

Sığınabildikleri tek liman dönemin İngiliz İstihbaratının propagandasıdır. Liderleri Abdülhamid de hep İngilizlere sığınmıştı. Bu açıdan onun yolundan gidiyorlar.

Mustafa Armağan’ın bütün yazılarını, kitaplarını tek tek inceleyin. Karşınıza Atatürk düşmanlığı, cumhuriyet düşmanlığı, Lozan düşmanlığı, Misak-ı Milli düşmanlığı; cumhuriyetin fedai kuşağına düşmanlık, parlamenter sisteme düşmanlık çıkıyor. Hatta yer yer Kurtuluş Savaşı’na dahi düşmanlığını gizleyememektedir.

ULUS DEVLET DÜŞMANLIĞI

Mustafa Armağan tarihçiliği iki bina üzerine kuruludur. Bir, yeminli cumhuriyet düşmanlığı; iki, hurafe tezler. Bu iki binanın harcı da ulus devlet düşmanlığıyla karılmıştır.

Ulus devletleri emperyalist çıkarlar doğrultusunda yeniden örgütlemek, onun tarih bilincini ve kimliğini çökertme hedefiyle mümkün hale gelebilirdi. Bu açıdan Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi zaafa uğratılmalı, bilinçlerde teslimiyet yaratılmalı ve gerçek ters-düz edilerek topluma "akıl tutulması" yaşatılmalıydı. Mustafa Armağan bu misyonun görevlisidir.

Ulusun ve ulusal tarihin yerine emperyalizmin küresel karşı devrim hedefine uygun "yeni" bir tarih yazımına girişmek, bu temelde yürüyen ideolojik ve siyasal mücadelenin etkisini ve önemini açıklamaktadır. Mesele tezlerin içeriği değil, üstlenliği görevdir.

VE HURAFE TEZLER

Hurafeler üretmek aynı zamanda çöken bir uygarlığın (ABD ve Avrupa uygarlığı) yaklaşan sonunu gizlemek için başvurulan bir yöntem. Çünkü tarihin dönen tekerleğinin hızına yalnızca, o da geçici bir süreliğine, yalanlar üreterek karşı koyabilirsiniz. O yüzden gerçeği altüst eden bütün hurafelerin beslenme kaynağı yalanlar ve çarpıtmalardır.

Adına dezenformasyon, deniliyor. Yalanlar sistemi... Yalan üretme mekanizmalarının en önemlisi... İşte bu mekanizmanın ürettiği yalanların ve diğer bütün emperyalist yalanların en önemli beslenme kaynağı tarih üzerine üretilen yalanlardır. Tarih üzerine üretilen yalanlar ve çarpıtmalar, toplumu ideolojik olarak yönlendirmede ve ulus devletlerin tarihini gerçeğin tam zıttı olarak yeniden üretmede belirleyici bir role sahiptir.

Tabi emperyalist merkezler tarafından üretilen tarihsel yalanların, "bilimsel dayanağının" da olması gerekir. O "bilimsel dayanak" da hurafelerin önünü açacak şekilde üretilmiştir: Artık, iki yüz yıldır insanlık tarihinin belirleyici öznesi olan ulus devletlerin ve ulusların devri kapanmıştır! Devir etnik, dinsel, kimliksel ve cemaatsel kültürlerin örgütlenme devridir. Dolayısıyla, ulus devletlerin bütün değer, kurum ve yargılarının bu "yeni" devre göre yeniden ele alınması gerekmektedir!

Bu yeniden ele alınan tarih en başta cumhuriyetin dayandığı temellerle oynamalıdır. Böylece, Türk Devrimi'nin meşru olmadığı, Kemalizm'in "tepeden inme" olduğu, toplumun ahlakını bozduğu, İttihatçı liderlerin "soykırımcı ve katil" olduğu noktasındaki hurafe tezler bilinçlere yerleştirilebilsin.

ATATÜRK’E DÜŞMANLIK ÖZGÜRLÜĞÜ YOK

Anlaşılması gereken gerçek şudur: Mustafa Armağan tarihçiliğinin devri kapanmıştır. Birgün saray soytarılarını inceleyen bir kitap yazılırsa, bu tarihçiliğe orada önemli bir yer ayrılabilir. Onun dışında bir geçerliliği kalmamıştır.

Üzerinde durulması gereken bir başka mesele de şudur: Kurucu lidere, her fırsatta, aslı astarı olmayan iddialarla saldırma özgürlüğü tanınabilir mi? Bugün bir otopark mafyasına dahi hakaret etseniz hakkınızda hukuki işlem başlatılır.

Tarihçilik adı altında cumhuriyet ve Atatürk düşmnalığına kanallar açmak özgürlük kategorisi içinde tanımlı değildir!

[email protected]