Musul'da hasar kontrolü
Başika’daki Türk birliği birdenbire dünya çapında bir tartışma başlattı. Türk devlet ve hükümet yetkilileri ile Iraklı idareciler arasındaki söz düellosu giderek şiddetleniyor… Bir bardak suda fırtına koparılıyor. Aslında gelişmeler iki tarafın da kaybedeceğini gösteriyor. Kazananlar: ABD ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY)! Kaybedenler: Türkiye ve Irak! Kazandığını sanan: İran
KRİZDEN ÖNCEKİ DURUM (STATUS QUO ANTE)
Kriz öncesinde Musul, Irak Devleti’ne ait petrol zengini bir şehirdi. Kürt bölgesinin Musul’la hiçbir ilgisi yoktu. Türkiye 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması ile Musul’u Irak’a vermek zorunda kaldı. Türkiye, Musul’u Kürtlere ya da ayak sesleri duyulan bir Sünni Arap devletine vermedi!
Şimdi ABD Musul’u kendi güdümündeki Kürtler ve kendilerine yakın Sünni Araplar arasında paylaştırıyor. Muhtemelen Dicle nehri iki kesim arasında sınır teşkil edecek! Irak devleti Şiiler için de pay almak istiyor. Türkiye ise Sünni Türkmenlerin yanı sıra kendine müzahir Sünni Arapların bu denklemin içine girmesini arzu ediyor. İran ise Saddam döneminde Sünnilerin yönetimde olduğu Irak’ta, bu kez Şiilik vasıtasıyla kendi nüfuz alanının genişlemesini arzu ediyor. Irak’ın bütünlüğünü fazla önemsemiyor…
ABD İÇİN BUNDAN İYİSİ ŞAM’DA KAYISI
Türkiye, Irak ve İran kayıtsız şartsız Irak’ın toprak bütünlüğünü savunsaydı, buna uygun adımlar atsaydı, bugünkü tablo karşımıza çıkmazdı. Türkiye, Barzani’ye gereğinden fazla yapışarak IKBY’yi palazlandırdı. Milli bir Türkmen politikası izleyeceğine, Şii Türkmenleri Irak Merkezi Hükümeti ile İran’ın kucağına itti. İran Şiiliğe oynayarak Irak milli kimliğini aşındırdı. Irak Merkezi Yönetimi ise ortak değerleri güçlendireceğine Şiiler üzerinden yönetim mekanizmaları kurdu. Diğer bir ifade ile üç aktör de bilerek ya da bilmeyerek Irak’taki bölücü dinamikleri harekete geçirdi.
Böylece hem ABD’nin hem de Kürtlerin ekmeğine yağ sürdüler. Türkiye ve Irak Merkezi Hükümeti ve hatta İran birbirleri ile Musul konusunda zıtlaşarak tereyağlı ekmeğe bu kez bal sürüyor! ABD biliyordu ki Irak’taki muhtemel bir Kürt devletinin yaşayabilir olması için bir Sünni Arap devletinin kurulması zorunlu! Çünkü Irak’ın birlik ve bütünlüğü için her an mezhep farklılıkları bir kenara bırakılarak, Irak kimliği üzerinde bir Arap birliği kurulabilir. Bu durumda Kürtlerin ayrılıkçı girişimleri güç kullanılarak bastırılabilir.
Bu nedenle ABD, 2003 yılından bu yana Irak Ordusu’nu zayıf tutarken, peşmergeyi sürekli takviye etti. Irak ordusu muharip uçağı olmayan hafif piyade birliklerinden oluşturuldu. ABD ayrıca, asker sayısının etnik dengelere göre belirleneceğini anayasaya yazdırarak Ordu’yu içeriden çökertti. Bu nedenle 50 bin kişilik Irak Ordusu 4 bin kişilik IŞİD kuvveti karşısında Musul’da dağıldı! IŞİD gelip Bağdat kapılarına dayandı!
KAZANÇ YOK HASAR KONTROLÜ
Bu koşullar altında Türkiye, İran ve Irak yaptıkları stratejik hataları taktik girişimlerle telafi etmeye çalışıyor. Bundan sonraki aşamalarda, mevcut politikaları ile hayati ulusal çıkar alanlarında önemli bir kazanç elde edemezler. Ancak uğradıkları hasarın kontrolünü yapabilirler. Türkiye açısından bakıldığında, Türk askerinin eğittiği 2500 kişilik Sünni grup (Haşdi El Vatan) harekâta katılsa bile bu girişim büyük çaplı sonuçlar doğurmaz. Kaldı ki ABD Dışişleri Bakanlığı “harekâta katılan birliklerin şehri terk edeceğini, güvenliğin eğitimi tamamlanan 15 bin kişilik özel Sünni milis kuvveti tarafından sağlanacağını” açıkladı. Ayrıca “planlarında olmadığı için Güney’den Musul’a girecek Şii milislerin yanlışlıkla vurulabileceğini” ifade ettiler.
NE YAPMALI?
Bu aşamada Türkiye, İran ve Irak, Musul’da etkili olmak için küçük hedefler seçerlerse üçü de kaybeder. Üç ülkenin Musul civarında bir takım kazançları olsa bile IKBY büyür ve Suriye Kürdistanı ile buluşur. ABD güdümündeki olası bir Sünni Arap devleti bölünmeyi pekiştirir. Böyle bir gelişme, İran anlamak istemese de üç ülkede de ağır tahribat yaratır. Bu felaket senaryosunu tersine çevirmenin tek yolu, ısrarla ve inatla Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmaktır.