NATO Türkiye’ye müdahale edebilir mi?

Emperyalizmin kalemşörleri New York Times ve Washington Post baş yazılarında NATO ülkelerini Türkiye’ye müdahaleye çağırıyorlar.

YSK’nın halk oylaması sonuçlarını doğrudan etkileyecek kanunsuz kararları ve buna yapılan itirazların kabul görmemesi Türk halkının tam ikiye bölünmesine adeta davetiye çıkartmıştır.

Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanının henüz sisteme girilmemiş 1,5 milyon oy varken halk oylamasının gayrı resmi sonucu dahi alınmadan, itirazlar konuşulurken balkon konuşmalarına çıkmaları, Cumhurbaşkanı’nın “ Atı alan Üsküdar’ı geçti “ şeklindeki talihsiz açıklaması YSK üzerinde baskıya, “hayır” diyenlerin yanı sıra “evet” diyen aklı salimler arasında da tepkiye neden olmuştur. Kısaca sonuçlar şaibeli ve kamu vicdanında kabul görmemiştir.

Kanunsuzluğa karşı mücadele için iç hukuk yolları denemektedir. Önce YSK ya yapılan baş vurular oy çoğunluğu ile ret edildi( 1 kabul, 10 red). Vatan Partisi YSK üyelerine istifa çağrısında bulundu. Velhasıl, Anaysa mahkemesine baş vurmak da dahil YSK nın hukuksuzluğuna ve yasa tanımazlığına karşı tüm iç hukuk yolları denenecektir.

Peki NATO nun böyle durumlarda ülkelere müdahale hakkı var mı?

NATO bir savunma paktıdır. Üye ülke ya da ülkelere dışarıdan yapılacak askeri bir müdahaleye karşı ortak savunmayı içerir. Anlaşmanın 5 nci ve 6 ncı maddesinde NATO nun görevi açıkça belirtilmiştir. Bu görev hiçbir şekilde üye ülkenin iç işlerine siyasi yapısına vs. müdahaleyi kapsamaz. SSCB nin dağılması ve soğuk savaşın bitmesinden sonra NATO “ Terörle mücadele” adı altında kendine bir görev daha ekledi. Bu kapsamda Afganistan, Irak, Libya gibi ülkelerde karışıklıklar ve iç çatışmalara teröre bahane edilerek müdahaleler yapılmıştır.

Emperyalizmin kalemşörleri NATO müdahale etsin derken ilk aşamada NATO üyesi ülkelerin Türkiye’ye siyasi ve ekonomik baskı uygulamalarını, Anayasa oylamasında mağdur edilen tarafa destek olmalarını yani halkı kışkırtarak sokağa dökmelerini istemektedir. Türkiye için çok zor bir ihtimal olmamakla beraber bunu başarır ve halkı sokağa dökerek iç çatışma çıkarabilirler ise yukarıda saydığım ülkelerde olduğu gibi askeri müdahale yolu açabilirler. ABD açısından da 1896 dan beri mücadelesini verdiği Anadolu’yu 7 ye bölme planı için bir umut daha doğmuş olacaktır.

Önümüzdeki günlerde AGİK (Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği Konseyi) raporu yayınlandıktan sonra Türk hükumetine baskı ve halkı sokağa dökme çağrıları daha da artacaktır.

İç hukuk yollarının tıkanması ve sonuç alınamaması ile CHP nin konuyu AİHM taşımak zorunda yaraya tuz basmak gibi olacaktır.

Daha önce de yazdığım gibi bu Anayasa oylaması sonucunda evet çıkmasıyla emperyalistlerin istediği ortam doğmuştur. Sonucun şaibeli olarak evet çıkması ise ellerini daha da kuvvetlenmiştir.

Peki ne yapılmalı?

AKP iktidarı adil bir halk oylaması yapıldığından emin ise YSK nın seçim kanununa aykırı olarak mühürsüz oy pusulalarını geçerli saymasına neden sessiz kalıyor, çekinceleri nedir.

Sosyal medyada yayınlanan, göstere göstere evet üzerine “ tercih “ damgası basılan oy pusulaları ile ilgili en ufak bir açıklama neden yapılmıyor?

Tüm bunlar yapılmadığı gibi hukuksal mercilere baskı yaparcasına bu iş bitmiştir kapanmıştır mesajları veriliyor. AKP iktidarı bu tutumu ile bir yandan kamu vicdanını yaralarken öte yandan da batının Türkiye’de kargaşa ve iç çatışma çıkarmasına adeta çanak tutmaktadır. Ekonomimizin bıçak sırtında olduğu borcun borçla ödenmesinde bile zorlanıldığı dikkate alındığında önümüzde çok zor günler olacağı ortadadır. Tabi tüm bunlara ABD nin Zarrap dosyası üzerinden yapacağı baskılar da eklendiğinde durum daha da ciddileşmektedir.

AKP iktidarının öncelikle halk oylaması sonuçlarının yendin sayılmasını sağlamalı, YSK nın kanunsuzluğuna dur demesi ve halkı bölücü değil kucaklayıp birleştirici tavırlar takınmalıdır. Türkiye’ye kurulan tuzağı görmelidir.

Türk milletinin dışarıdan gelecek tehdit ve baskılara karşı birleşme ve tek yumruk olma özelliğine sahip çıkılmalıdır. AKP iktidarı bugüne kadar uyguladığı ötekiler bizimkiler söylemlerini bir tarafa bırakmalıdır. Tıpkı 15 Temmuz sonrasında olduğu gibi “Yeni kapı ruhu” oluşturmalı ve emperyalistlere beklediği fırsat verilmemelidir.