NATO’ya taviz güvenlik açığı yarattı
Son iki aydan bu yana art arda gerçekleşen çeşitli eylemleri tartışıyoruz. 22-23 Aralık’ta Irak’ın kuzeyinde 12 Mehmetçiğimizin hayatını kaybetmesiyle başlayan, cami, kilise, taksi ve son olarak Adliye saldırılarıyla devam eden, birbirinden farklı aktörlerce uygulanan eylemlerin arkasındaki iradenin somut bir hedefi olduğu görülüyor. Bu hedefi, “Türkiye’nin Atlantik planlarını sınırlama/bozma imkanlarını ortadan kaldırmak” olarak tarif etmek mümkün. Bunun için hem ekonomide hem de uluslararası ilişkilerde Türkiye’ye yönelik sıkı bir kuşatma politikası izleniyor. Washington’un uygulamadaki en işlevsel aracının da NATO olduğunu vurgulayalım.
BAŞLANGIÇ, İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA SALDIRI
Aslında bu süreci, geçen yıl ekim ayındaki İçişleri Bakanlığına yönelik terör saldırısından başlatmak daha doğru olacaktır. 1 Ekim 2023 sabahı, Ankara’da İçişleri Bakanlığına saldırı girişimi olmuş, teröristlerin PKK/YPG mensubu olduğu ve Suriye’den geldiği açıklanmıştı. 5 Ekim’de Türkiye PKK’ya yönelik Suriye’de ve Irak’ta değişik hedeflere, ağırlıklı olarak SİHA’ların kullanıldığı bir operasyon yapmıştı. PKK/YPG kontrolündeki altyapı, petrol tesisleri, enerji santralleri gibi hedefler bombalanmıştı. Bu operasyon sırasında Türkiye’ye ait bir SİHA Suriye’de ABD tarafından düşürüldü. ABD yönetimi, “askerlerinin güvenliğini tehdit ettiği” için SİHA’nın düşürüldüğünü açıkladı. Türkiye Dışişleri Bakanlığından bir gün sonra yapılan açıklamada ise, “üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle bir SİHA’mız kaybedildi.” dendi. Türkiye’den, SİHA’nın düşürülmesinin ağırlığına koşut mahiyette bir tepki gelmemişti.
Ardından Ankara’daki yetkililer ile ABD’li mevkidaşları arasında görüşmeler yapıldı. Görüşmelerde ABD tarafı, Türkiye’nin Suriye’de operasyonlarını durdurmasını ve İsveç’in NATO üyeliğini bir an önce onaylamasını istiyordu. Eşzamanlı olarak NATO üzerinden de aynı yönde baskı devam ediyordu. 21 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile telefonda görüştü. Erdoğan, 23 Ekim’de İsveç’in NATO’ya katılım protokolünü TBMM’ye yolladı. SİHA’mız ABD tarafından düşürüldükten 18 gün sonra, 23 Ekim 2023’te, İsveç’in NATO üyeliğine onaylayan kanun TBMM’ye sevk edildi. Kanun, 22-23 Aralık’ta 12 askerimizi şehit verdiğimiz saldırıdan üç gün sonra Dışişleri Komisyonu’ndan geçti. 12 Ocak’ta Irak’ın kuzeyinde PKK saldırısından 11 gün sonra da 23 Ocak’ta TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
'TÜRKİYE’DEKİ AMERİKA' CESARETLENDİ
Bütün bu süreç bize neyi anlatıyor? Denilebilir ki, ABD istediğini aldı, o zaman Türkiye’ye yönelik tertipleri neden devam ettiriyor? Yanıt, sorunun içinde. Çünkü ABD’nin istediğini tehdit ve şantajla alması, aynı yöntemlerle daha fazlasını isteyebileceği koşullar yaratıyor. ABD’nin Türkiye’ye yönelik baskı politikasında en etkili aracı NATO’dur. Türkiye’nin nesnel çıkarlarına uygun politikalar izlemesini, ABD NATO vasıtasıyla önlüyor. Şunu da unutmayalım, NATO salt bir askeri ittifak değil ondan daha fazla siyasi bir oluşumdur.
ABD, NATO ve onun görünmeyen eli Gladyo ile, İttifak üyesi ülkelerde siyaseti de şekillendirmektedir. NATO Gladyosu, 15 Temmuz 2016’dan sonra Türkiye’de büyük darbe yemiştir, fakat tümüyle bitirilmiş olduğunu söyleyemeyiz.
Sonuç olarak, ABD’ye verilen her taviz, yalnız ABD, İsrail ve onlarla birlikte davranan güçleri değil aralarında devletin içindekiler de olmak üzere Türkiye’deki Amerikan bağlantılı unsurları cesaretlendiriyor, onların güç kazanmasını sağlıyor.