Ne yapmalı?

Günümüzde şu gerçeği anlamayan dünya ve ülke siyasetine ilişkin hiçbir şeyi anlamaz: ABD 20. yüzyılın hegemonik süper gücü olma konumu 21. yüzyıla taşıyamayacak. Batı Dünya Sisteminin üstünlüğünün yerini Çin öncülüğünde Asya Dünya Sisteminin üstünlüğü almak üzere. Yirmi yıl önce söylediğinizde bunun bir “iddia” olduğunu söyleyenler çıkardı. Bugün ise tartışma dışı bir olguya dönüştü. O halde, anlaşılması gereken gerçek nedir?

AHVAL VE ŞERAİT

ABD, süper güç konumunu ve Batı sisteminin üstünlüğünü sürdürebilmek için bir dizi önlem almak zorunda. Bu önlem listesinin en başında Ortadoğu’ya ilişkin yapılacaklar var. Ortadoğu’yu tutan, Çin’in ve gelişmekte olan diğer ülkelerin en önemli talebi olan enerjiyi tutar. Enerjiyi tutan, rakibinin boğazını tutar.

ABD bunu yapmaya çalışıyor. Bu bölgede kurulacak kukla Kürt devleti sayesinde bölgenin bütün “çıban başları” denetim altına alınabilecek, İsrail’in güvenliği perçinlenecek. Şimdilerde bazı Amerikalı komutanlar, bu devleti Türkiye’nin üzerine saldırtacaklarını açıkça söylüyorlar. Tıpkı Kurtuluş Savaşı yıllarımızda Yunanistan’ı üzerimize saldıkları gibi…

Bu arada ABD, Yunanistan’ı ve adaları üslerle doldurdu. Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail ile ortak askeri tatbikatlar yaptı. Türkiye’yi batıdan, güneyden ve güneydoğudan silahlı müdahale imkânı ile baskı altına aldı. İçimizde ise bir beşinci kol faaliyeti zaten ezelden beri var. Kuşatma tamamlandı.

İşte bu ahval ve şerait içinde, geleceğimizi belirleyecek soru şu: Ne yapmalı?

Bu soru Türkiye’nin belli başlı siyasal güçleri açısından tam da zurnanın zırt dediği yeri temsil ediyor. Çünkü Batı sisteminin dayatması yakıcı hale geldikçe üç siyasal tavır giderek netleşiyor ve ayrışıyor. Bu üç siyaset tarzının her biri ayrı birer siyasal aklı temsil etmektedir. Yani kendine özgü gerekçelendirmeleri vardır ve kendi duruşlarını mantığa bürümektedirler.

ÜÇ TARZ-I SİYASET

Birincisi devrimci tavır: Buna göre, Atlantik sistemi içinde Türkiye’ye ayrılan sürenin sonuna gelmiş bulunmaktayız! Bu nedenle tehdidi bertaraf edebilmek için derhal NATO’dan çıkalım, Batı sisteminden bağlarımızı çözelim. Avrasya İşbirliği Örgütü’ne girelim. ABD’den gelen bölünme tehdidini başta komşularımızla işbirliği ve Avrasya jeopolitiğine uygun bir dış politika seçeneği yaratarak izale edelim.

Beşinci kol faaliyetini milli devletimizi savunmada göstereceğimiz kararlı hukuk adımlarıyla tasfiye edelim, DEM Parti’yi kapatalım, etki ajanlığı faaliyetine yaptırım uygulayalım, LGBT türünden vatansızlık propaganda merkezlerini denetim altına alalım. Ülkemizi ekonomik operasyonlara açık tutmayalım. Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi modeline geçelim ve kaynaklarımızı rantiyeden çevirip üretici sektörlere aktaralım. Bu siyaset tarzını tek başına Vatan Partisi temsil ediyor.

İkincisi teslimiyetçi tavır: Batı sistemi bir uygarlık projesidir ve halen dünyanın uygarlık, zenginlik ve güvenlik merkezini temsil etmektedir. Türkiye iki yüz yıldır Batı sisteminin bir parçası olmaya çalışmaktadır. Atatürk’ün de hedefi buydu.

Bu nedenle oradan gelen her türlü baskıya, yine onlarla müzakere ederek çözüm aramamız gerekiyor. ABD’nin kurduğu Kürt devleti bir emrivakidir, artık olmuş bitmiştir. Zaten Ortadoğu’nun diktatörlük rejimleri de böyle bir gelişmeyi kendi iç çelişkileri ile hazırlamışlardı. İçeride bir beşinci kol faaliyeti yoktur. DEM Parti meşru bir güçtür. LGBT tarzı örgütler hak ve özgürlük mücadelesi vermekte olan demokratik sivil toplum yapılarından ibarettir.

Bu nedenle tehdit gibi görünen şeyler, esasen büyük devletlerin doğal hareket tarzıdır. Büyütülecek bir şey yoktur. Önemli olan bizim kendi çıkarlarımızla onların çıkarları arasındaki kaçınılmaz çatışmaları dengelemeyi başaracak akıllı siyasetler izlemeyi başarmamızdır.

Türkiye’nin yapması gereken şey, kendi dışında oluşan ve değiştiremeyeceği reel koşullara uygun hareket etmektir. ABD ve Batı, Türkiye’yi kaybetmek istemez. O halde kendi çıkarlarımızı savunmak için elimizde pazarlık kozları vardır. Bu siyaset tarzının sözcüsü CHP’dir. Eski altılı masa ortakları da bu anlayışta.

Üçüncü siyaset tarzı Cumhur İttifakı tarafından temsil ediliyor. Esasen Bahçeli’nin Öcalan çıkışı ve ısrarı, bu siyasetin kodlarını veriyor. Buna göre, birinci yani devrimci tavırda olduğu gibi, ABD’nin izlediği siyaset, Türkiye’yi tehdit etmektedir. Fakat Türkiye seçeneksiz durumdadır; Avrasya diye bir seçenek yoktur, çünkü o Avrusya’dır.

NATO ve AB’ye mahkûm değiliz fakat orada kalsak daha iyi olur. Komşularla birlik istenir bir durumdur fakat mezhep farklılıkları, bölgesel rekabetler engeller çıkarmaktadır. Ekonomik operasyona maruz kaldığımız bir gerçektir fakat planlı karma ekonomi yapamayız, çağa uygun değildir.

Kaynakları üretime aktarmalıyız fakat rantiyeyi üzemeyiz. Çünkü onlarla birlikte siyaset yapıyoruz. Evet, Beşinci kol faaliyeti zarar vermektedir fakat DEM Parti’yi kapatırsak, ABD’nin tepkisini daha da çekeriz. İyisi mi DEM Parti’ye el uzatıp kendi durduğumuz yere davet edelim. Ya tutarsa!

Türkiye’nin ve siyasi güçlerin yakın gelecekteki kaderi, bu ahval ve şerait karşısında aldıkları tavırlar tarafından belirlenecek. Bu üç siyaset tarzında Vatan Partisi’nin devrimci çözümü ile CHP’nin sözcülüğünü yaptığı teslimiyetçi tavır nettir ve karşı karşıyadır.

Cumhur İttifakı ise iki yandan gelen net programların, kendi ideolojik geçmişlerinden gelen ağırlıkların, nesnel şartların zorlamasının ve sistem içi çıkar hesaplarının yarattığı siyasal baskılar altında, kendi içinde derinleşen çelişmeler yaşamaya mahkûm görünmektedir.

Bu çelişmelerin nasıl çözüleceğini yaşayarak göreceğiz.