Necatigil’in sesi...

İnsan bir şiiri kısa olduğu için mi ezberler, kafiyeli diye mi? Homeros’tan beri bilinir, dizeler, belirgin ölçülerle yazıldığı için ezberden okunurken neredeyse trans haliyle sonraki kelime hatırlanır. Bu uyum yüzünden mi ezberler insan; çarptığı, acıttığı için mi? Hatta ezberlemekle kalmayıp hep aklıma takılan o Behçet Bey şiirini bestelemiştim: “Sen bir çiçeksin / Annen saksı / Azıcık hastalansan / Odalar yaslı...”
İçinde güzel insanlar durduğu için mi ezberlenir şiir? Edebiyatla zerre ilgisi olmayan babam bir gün sofrada efkârlanınca şairin Eski Sevgili şiirini okumuştu. Bir şiiri içinde kendini duyunca sever insan, öylesi sesler bulunca: “Mesutmuş, seviyormuş, kendilerininmiş evleri.”
Çok sonra, Behçet Bey’in Temmuz Tikleri şiirini yazdığı, sağken yaşadığı son mekâna Necatigil Burada Yaşadı başlıklı tabelayı asarken de o ses yanımdaydı. Hangi ses bu? Cemal Süreya, şair için küçücük bir oda verin, öylece kalsın, der; tam o küçük odaları seçen adamın sesi: “Seneler geçip gider, büyürsün / Bir gün olur, hepsi biter / Endişeler, o çocuk üzüntün / Hepsi biter / Aydınlanır senin için geceler / Güneş gibi görünürsün. / Biraz sabır, küçük çocuk, biraz sabır! / Ama Allah’ın koyduğu yerde / Yıldızlar daima yalnızdır.”
İlk şiirini okuduğumdan bu yana hep yakınında durdum Necatigil’in, dizinin dibinde. Şair için yazılmış iki inceleme kitabı biliyorum: İlki bana Türk edebiyatını öğreten ustam Selim İleri’nin Kırık İnceliklerin Şairi Behçet Necatigil diğeri de Asfalt Ovalarda Yürüyen Abdal: Behçet Necatigil.
Talat Halman, Necatigil’deki sesi, hiçbir öğesi alıntı ya da taklit olmayan bir sentez, diye özetler. Bu sentez lafı az buçuk teknik koksa da aldanma ey okur. Derinleştikçe güzelleşir bu şiir, deneysel olsun diye insandan, hayattan kopmamıştır. Şairin KTL şiirini bu bağlamda inceleyen Hilmi Yavuz’un, şiiri nasıl çözümlediğine dair yazı, söz ettiğim ikinci kitapta bulunabilir.
Behçet Bey’in bir kolu da hep Divan edebiyatındadır; o, çoklarının klişe bulduğu bu gelenekten farklı evrenlere açılır. Değil mi ki soyadını bile bir Divan şairinden almıştır; Beyler kitabı bu sevginin kanıtıdır zaten. Yalnızdır Behçet Bey, edebiyat çevresinde de yalnız. Şiirini genelde küçük insanın, evlerin şiiri olarak tanımlayanlar; yazdıklarından iyi kalpli şiir şeklinde söz eden yarı aydınlar, şairin kendisini yenileyen, eşsiz bir üsluba sahip olduğunu; neredeyse Turgut Uyar’ın korkulu ustalık dediği yerden söz aldığını duyamaz. (Şiir görme olduğu kadar, duymadır...)
Hep ses deyişim boşa değil, şiirin malzemesidir ses. Nasıl ki Ece Ayhan’ın, Nâzım’ın kendisine özgü sesi var, Necatigil’de de aynı... Bu soy şairlerin sesleri de, kelimeleri de kendilerine aittir. Böylesi şairlerin yazdıklarının altında adları bulunmasa da insan şiirin kime ait olduğunu bilir; bu kişiler, dizelerindeki seslerle duyurur kimliklerini. Konu Necatigil ise o ses biraz da bilerek kısıktır. Kalabalıklar için değildir zira. Işığını başka tür karanlıklara düşürür.
Necatigil’in çevirilerinde bile rastlanır bu özgün sese. Şimdi Türk şairinin dünyaya açılma devrindeyiz ya, şair de bunca yabancı dil bilgisine karşı böyle bir tavrın üstlenicisi olmamış, bakın nasıl görmüştür başka dillere çevrilmeyi: “Biz de gittik, önemli mi? Bizim de şiirlerimiz - Çevrildi. Batı dillerine. Bir Batılı geçtiğim çizgilerden - Geçmedikçe - Ne kadar anlar beni - Sirklerde zebra. Eğlencelik arar gibi - Okuyacaksa beni - Kalsın istemem ondan gelecek - Hayır. Ben kendi yurttaşlarıma - Anlatamıyorsam derdimi - Kalsın - Kalsın daha iyi!”
Zaten uzaklara da gitse yanımızda Behçet Bey, daha iyi öyle...