NEDEN GİZLİ OTURUM?-(TAMAMI)

20Ekim 2011 günü Meclis’te gizli oturum kararı almanın sebeb-i hikmeti neydi? Milletvekillerinin gizli oturum kararı alınmasından önce Meclis'te çıkan tartışmadan öğreniyoruz ki; Meclis'te grubu bulunan iki parti, ana muhalefet partisi CHP ve MHP gizli oturuma karşıdırlar. BDP ise sessizdir. Sonunda iktidar çoğunluğu ve belki de BDP oylarıyla gizli oturum kararı alındı ve Meclis kapılarını halka kapattı.

Niçin?

Genelkurmay Başkanı son dakika haberi olarak açıkladı ki: "Kuzey Irak harekatı öyle Irak’ın içine girip terörün kaynağını kurutmak hareketi değilmiş. Daha çok sınır içinde devam eden hava hareketinin devamı bir kara hareketiymiş”

Galiba biri bizi gene kandırmakta, aptal yerine koymakta. Peki koca koca manşetler ne olacak şimdi? İşte asıl skandal bu olmalı.

O halde gizli oturumda ne konuşulacak?

Sokaktaki insanların ifade ettikleri gibi, Meclis'teki bir partinin eteğindeki taşları rahatça dökebilmesi mi?

Anayasa değişimi Meclis Komisyonlarında başlamıştır ve belki de o gizli konuşmalarda BDP halkın önünde söylemekten kaçındığı istekleri, hatta PKK terör örgütü ile olan bağlarını açıklayacak ortamı bulabilmesi için olamaz mı?

Ortada halktan gizlenecek ne kaldı ki?

İmralı’yla devlet pazarlığı devam edecektir.

BDP bir Kürt etnik partisi olarak görevini sürdürecektir.

Terörle iktidar arasında biz uzlaşma olmazsa, eşkiya barınağından çıkıp vuracak ve kaçacak ve bu kısır döngü bir 30 yıl daha devam edecektir.

Halkın bildiğini halktan saklamanın bir başka nedeni olabilir mi? Anımsarsanız Büyükanıt Paşa ABD ‘den verdiği beyanatta:” Asıl düşmanı biliyoruz Ama elimiz kolumuz bağlı.”Diyerek Washinton’dan dönmüş, elinde ABD onaylı harekat ve stratejik yardımlaşma belgesiyle başlayan harekatı kışın ortasında yarıda kesmek zorunda kalmadı mı?

BU BİR İÇ SAVAŞ DEĞİL DE NEDİR?

Sayın Başbakan savaş sözünden hiç hoşlanmıyor ama, eğer dağda eşkiya kovalayan erlerimiz pusuya düşürülüyor 24 şehit 18 yaralı veren bir ordunun yaptığı vatan görevi nedir Allah aşkına? Terörle oynaşmak , ya da onu caydırmak mı? Yoksa uçakların bölgeye bomba yağdırdığı, sıranın kara harekatına geldiği bir örtülü iç savaş değil mi?

Peki: Bu marifete savaş demeyelim, çatışma demeyelim de, ağlayan bağıran çağıran şehit analarına, sokaklara dökülen halka ne diyelim?

Ne zaman ordunun onuru yerinde, morali sağlamsa, biliniz ki ordu gerisindeki halkın kendisine güveni olduğunu bilerek her zorluğun altından kalkmıştır. Örnek mi istiyorsunuz? Uzaklara bakmaya gerek yoktur. İşte tarih durmakta: Ulusal kuruluş savaşındaki yoksul ve yorgun halkamızın yarattığı mucize. Kadını erkeği bir komutanın peşine takılmış ve dünyaya meydan okumuştur.

Birileri Şanlı Orduyu zanlı ordu haline getirmişse, TSK ‘nin daha süresini tamamlamamanı Genelkurmay Başkanı ve komutanları istifa ederken vahim açıklamalar yapmak zorunda kalmışlarsa, ne zaman terörle baş edenler hapse, teröristler örneğin Habur’da kalabalıklarla karşılanmışlar, çakma mahkemelerde çadır duruşmalarında yargılanıp, ülkenin dört bir yanında haklı bir davanın savunucuları gibi karşılanmışlarsa, işte o zaman bu isyanın daha da azmasını beklemeliydik. Ordunun zafiyeti, ya da onurunun halk önündeki itibarı zedelenmişse, eşkıya için eylem ortamı hazırlanmıştır.

Balkan savaşını neden kaybettik. Ordunun ikmal gereksinimin yerine getirilememesinden ve elbette komuta zafiyetinin yarattığı moralsizlikten.

Her fırsatta yazdım, her TV programımda konuklarım anlatılar ki: ”Devlet eşkiyayla müzakereye oturmamalı.”

22 Şubat 1963’de Takat Aydemir, Harpokulu öğrenci taburunu başlarında teğmenleriyle Ankara caddelerine tanklarıyla saldığında, radyo evini ele geçirdiğinde Başbakan İsmet Paşa ne yaptı bilir misiniz? Ne Mecliste gizli celse kararı aldırdı ne bir an olsun durakladı. Darbeciyi müzakereye zorladı. Kendisi değil, devletin memurunu değil Başbakan Yardımcısını Harpokulu’na Aydemir’e göndererek, müzakere değil, teslim olun koşulunu iletti. Aydemir teslim ve tek yanlı silahları bırakma koşullarını kabul ederken İsmet Paşanın söylediği şu sözleri hiç unutmam:

“Tamam! Albay müzakere ve teslim şartlarını konuşmaya başladı. İşi bitmiştir”

Başbakan İsmet Paşa harekatı bizzat kendisi Hava Kuvvetleri komutanlığından yönetti. O sıralarda Ankara radyosundan Aydemirin beyanları okunuyordu. Paşa Etimesgut vericisinden halka hitap ederek. Devlete kafa tutulmayacağı ilan etti. Bir süre sonra emekli Albay Aydemir, 21 Mayıs’ta ayni oyunu tekrarlayınca devlet onları affetmedi ve Yargıç önüne çıkardı. Cezalarını hukuk sistemi verdi.

İşte eşkıya ya da terörle böyle baş edilir.

“Eğer Devlet yüksek memurlarını MİT Başkanını İmralı’yla müzakereye gönderir ve bu müzakerelerdeki konuşmalar, mutabakatlar medyaya sızarsa, kaybeden hep devlet olur”

Orgeneral Koşaner istifa ettiğinde neler söyledi? Anımsayın belki eksik söyledi ki o sözler bir kulaktan girip öteki kulaktan çıkmıştır. Ders alan olmamıştır. Ne siviller, ne siyasi irade, ne de yeni Genelkurmay Başkanı.