Neden ithal ikamesi?
Hem bölgemiz, hem dünya o kadar sık gündem değiştiriyor ki yetişmek çok güç, bir gün siyaset, bir gün ekonomi gündemi belirler hale geliyor.
Geçen günlerde dünyadaki belirleyici güçlerin odak noktası İdlib’ti. Tüm enerji buraya yoğunlaşmıştı.
Orada sorun çözüme kavuştuğu gün başka bir yerde sorun yumağı gündeme düştü.
Bir önceki siyasi olan gündem bu kez ekonomikti.
Koronavirüs endişesi ile düşen büyüme beklentilerinin ilk vurması beklenen nokta petrol fiyatları idi. Beklendiği gibi de oldu.
Rusya, bu kez Suudiler’in arz kısma önerisine, her kısmada ABD’nin pazar payı artması sonucu dolayısı ile bu kez petrol üretimini düşürmeyi kabul etmedi.
Bu arada unutmadan, ABD dünyanın en büyük petrol üreticisi konumuna geldi. Kaya gazı ABD’nin dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz sağlayıcısı olmasına neden oldu.
Ancak bu üstünlüğün önündeki en büyük engel, ABD’nin çıkardığı kaya gazından elde edilen petrolün maliyeti 50-55 USD/varil iken diğer büyüklerin petrol üretim maliyetleri; Suudi Arabistan üç USD/varil, Rusya da ise 25 USD/varil.
Yani ABD maliyetlerde bu fiyatlarla büyük sıkıntı yaşayacak.
Ancak burada Rusya ve Arabistan’ı etkileyen başka bir husus var.
KISA VADEDE ŞANSLIYIZ
Arabistan ve Rusya ekonomileri petrole o kadar bağımlı ki, petrol çıkarma maliyeti çok düşük olsa da Arabistan bütçe dengesi için petrol fiyatının 80-85 USD/varil, Rusya bütçe dengesi için petrol fiyatının 40-45 USD/varil olması gerekmekte.
Bu petrol fiyatları her üç büyük üreticiyi de ciddi oranda etkileyecek. ABD maliyetler açısından, Rusya ve Arabistan bütçe dengeleri açısından.
Gelelim bize.
Türkiye petrol ithalatçısı ülke olarak kısa vadede şanslı gibi görünüyor. Kamuoyundan hemen petrol fiyatları düşürülsün baskısı gelmeye başladı.
Ancak sadece kısa vadeli düşünüp, petrol fiyatlarının düşmesinden faydalanmaya odaklanırsak gerçek sorunun üstesinden gelemeyiz.
Dünyada sorun aslında petrol fiyatlarının düşmesinden kaynaklanmıyor.
Koronavirüs nedeniyle Çin merkezli başlayan arz krizi, arz krizinin tetiklediği petrol fiyat düşüşü, aslında dünya ekonomisinde yıllardan bu yana oluşan dengesizliğin, dünya ekonomisinde halen baskın olarak rol oynayan ekonomilerin merkez bankalarının bastıkları paralarla dengelenmeye çalışan ekonomisinin ne kadar kırılgan ve her an krize hazır olduğunu gösteriyor.
ABD, Avrupa, Japonya merkez bankaları bu krizi de, faizleri daha da düşürüp, para basarak atlatmaya çalışacaklar. Ancak artık dengeler o kadar bozulmuş durumdaki dikiş tutar mı, yoksa başka bir yerden patlar mı, bunu kestirmek çok güç.
DERİN KRİZ KAPIDA MI?
Onlar ne yaparsa yapsın, bizim burada ne yapmamız gerekiyor. Bence soru bu olması gerek.
Herkesin ağzında üretim. Buda iyi, ancak sadece üretim demek yetmez.
İhracata dayalı sanayileşme, kulağa çok hoş geliyor. Hızlı zenginleşmenin yolu gibi. Ancak bizim ihracat yaptığımız ana ülkeler Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Irak ve Amerika. Hepsinde resesyon (durgunluk) beklentisi var. Bence sadece durgunluk olsa sorun değil, ancak parasal kriz riskleri çok fazla. Hatta bu pazar başlayan gelişmeler sonuçta çok derin bir krizin ilk günleri olabilir. Onun için planlı, sürdürülebilir, ithal ikameci, karma ekonomi modeli bir an önce devreye sokulmalıdır.
Bu arada Sevgili Şevket Pamuk hocanın kitabından bir alıntı ile yazımı bitirmek istiyorum. 60’lı yılları anlatıyor, “Güçlenen sendikalar daha yüksek ücret taleplerinde başarılı oldular. İthal ikamesi modeli çerçevesinde ücretlerin sanayi için sadece bir maliyet unsuru olmaması, üretim için talep de yaratması, ücret artışlarını kolaylaştırıyordu.”
Bkz. Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi sh.239