Nedir unutulan?

Öyle bir solukta yola çıkan masalcı,

Bir şeyleri unutur geride.

Nedir unuttuğu, yıldızların masasında,

Karışmış söz yasasına?

Böyledir, unutmuştur, unutur yolcu.

Peki, nedir yaşanan gecenin sonunda,

Öylesine, örtülmüş bir aşk,

Göğün altında, uzun bir uyku, uyunur.

Sevda uykusu benzer buna.

Belki tatlı ölüm, belki, daha beklemeli,

Belki de bir ayrılıkla randevu.

Hangi koşullar belirler, inleyişimizi,

Nasıl bir yazgıdır ki, ellerimiz masumdur.

Ellerimiz idamla yargılandı zamanında,

Tuttuğunu zalimden koparıp alan…

Fakat nedir unutulan arzunun arkasında?

Bıraksan, sabaha dek iç geçirecek,

Uykusunda, uykusuz ve nalan.

Çeker seni peşi sıra, dünya büyük,

Ulaştırılır çıkış kapısına sürüye sürüye.

“Söyle bakalım, burası arzın neresidir?”

Elbette, bir uçurum kıyısı, iyidir.

Dinlersin, şarkıya nerden girdim acaba?

Söylemez kimse, soramazsın da.

Öğrenmek istediğin, bir şiirle gelir,

Başka bir gökyüzü vaat eden...

Ağaçlarda sonbahar böyle demlenir diyor.

Yapraklar, yeniden doğmak için belki,

Belki öylesine bir esrime iyidir.

Her şey anlaşılır, hatta yalan bile, bırak

Gözlerinin içi, bize yeter…

Gözlerinin içi gibi doğuyor parlak ay.

Tamam, saymaya başla,

Yüzünü yüzyıla daya, gözlerini kapat.

Say bakalım adlarını, mermi gibi,

Baharıyla, çiçekli dalıyla gidenleri,

Bir bir say, yurdunun yara yerlerini.

Sen saydıkça gizlenecek evler,

Utancından sokaklar, çocuk bahçeleri,

Silinecek bütün kent.

Zaten, ben de çıkarmışım gömleğimi:

“Soyundum bak canımdan,” dersin,

Göreceksin artık kendi gideni.

Belki de kimsenin bakmadığı bir yer.

Geride unutulanı bırak, derler,

Kucakla biran için koşup geleni…

Hiç değilse, bugün ayaklandır kendini!