Neoliberal tiyatroda son perdeye doğru
Mandacı neoliberallerin büyük desteği ile işbaşına gelen Ortodoks neoliberal ekonomi yönetiminin uygulamaları ve son 1,5 yıl içinde çizdikleri zikzaklar, neoliberal tezlerin ne kadar temelsiz, içi boş olduğunu göstermesi açısından çok öğretici oldu. Bu konuda yazılacak çok şey var. Gün geçmiyor ki yeni bir gelişme Ortodoks veya neoliberal tezleri çürütmesin, hatta gülünç duruma düşürmesin.
BU NE PERHİZ BU NE LAHANA TURŞUSU
İki hafta önce TCMB Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay maaş artışlarının OVP’de (Orta Vadeli Plan) açıklanan beklentilere yönelik yani ileriye dönük olarak yapılması gerektiğini ifade etmişti. Eylül 2024’te yenilenen OVP’de 2025 enflasyon beklentisinin yüzde 17,5 olduğunu hatırlatırım. Ancak geçen hafta içinde Resmî Gazete'de Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının "Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği" yayımlandı. Buna göre, yeniden değerleme oranı 2024 yılı için yüzde 43,93 olarak tespit edildi.
KAMUYA GERÇEKLEŞMEYE VATANDAŞA BEKLENTİYE GÖRE
Bu oran her yıl Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE)'ne göre yıllık olarak güncellenir. Her yıl ekim ayında açıklanan yeniden değerleme oranı bir sonraki yıl vergi ve harçların hangi oranda zamlanacağını belirler. Bu arada OVP’de belirtilen yüzde 41 hedefi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından OVP açıklandıktan bir ay sonra yüzde 44 olarak düzeltildi. Yıl sonunda enflasyonun en az yüzde 45 oranında gerçekleşmesi bekleniyor.
NEOLİBERALLERİN ÇİRKİN YÜZÜ
Sayın Şimşek geçmişte gerçekleşen enflasyonu kamunun yapacağı zamlara uygularken maaşları neden ‘kendi beklentilerine göre’ ayarlamak ister? Kendi beklentileri diyorum çünkü hane halkının 2025 enflasyon beklentisi yüzde 70, iş dünyasının enflasyon beklentisi ise yüzde 60’larda bulunuyor.
TCMB Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay’ın böyle bir teklifte bulunması insafsızlık ve tipik bir Sosyal Darwinci neoliberalin ‘ezilenler ezilsin, güçlüler hayatta kalsın, hayat böyle’ yaklaşımının tezahürüdür.
Neoliberallerin çirkin yüzü bir kez daha karşımıza çıkmıştır.
VATANDAŞIN ENFLASYONU DAHA YÜKSEK
Peki piyasada konuşulan maaş artış oranları (yüzde 30-35 aralığında olduğu ifade ediliyor) gerçekçi midir? Maaşlı kesimin ve emeklilerin beklentilerini karşılar mı? TÜİK’in her yıl yaptığı Hane Halkı Bütçe Araştırması vatandaşın harcama kalemlerini ve bütçesi içindeki ağırlıklarını gösterir.
2023 yılı sonuçlarına göre; Türkiye genelinde hane halklarının tüketim amaçlı yaptığı harcamalar içinde en yüksek payı %23,9 ile konut ve kira harcamaları alırken, ikinci sırayı %21,9 ile ulaştırma harcamaları, üçüncü sırayı ise %20,6 ile gıda ve alkolsüz içecek harcamaları aldı.
Aşağıda TÜİK’in hazırladığı grafikte yoksul ve orta halli kesimlerinin gıda ve konut harcamalarının ortalamaya göre çok daha yüksek olduğu açıkça görülüyor. En düşük yüzde 20’nin en büyük harcama kalemi yüzde 36,6 ile gıda, yüzde 29,2 ile konut ve kiradır. Bir üstteki iki yüzde 20’lik dilim için de gıda ve konut/kira harcamaları önde gelen iki harcama kalemidir.
MAAŞ ARTIŞLARI EN AZ YÜZDE 60 OLMALIDIR
TÜİK’in son açıkladığı 2024 yıllık enflasyon verilerine göre konut ve kira harcamaları yüzde 93,66, ulaştırma yüzde 26,14, gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 45,26 olmuş. Grafikte Ekim 2024’e kadar enflasyonda hangi kalemlerin hangi oranda arttığını görüyoruz.
Bu kalemlerin basit ortalamasını alsak bile fiyat artışı yüzde 55,26 çıkıyor. Yani gerçekleşen enflasyon konuşulan rakamların çok üstünde. Dolayısıyla yapılacak maaş zammının geçen üç yıl içindeki mağduriyeti de kısmen eklersek en az bu sayısının üstünde olması gerekir; yani yüzde 60’tan aşağıda olmamalıdır.
Emeklilerin mağduriyeti çalışanlara göre daha yüksek. Dolayısıyla emeklilere yüzde 60’tan çok daha yüksek bir artış yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki 2021’in ikinci yarısında aşırı oranda yükselen enflasyonun mağdurları maaşlı kesim ve emekliler olmuştur.
NEOLİBERAL YAPRAK DÖKÜMÜ
Sonuç olarak, yıllarca ‘rasyonel politika, kurala dayalı, bilimsel’ diyerek adeta kutsallaştırılan neoliberal tezlerin yaşanan her gün çürütüldüğünü, bilimsel olmadığını, hurafelerle bezeli olduğunu hep birlikte görüyoruz.
Unutulmamalıdır ki bu tezler 1960’larda başarıyla uygulanan Latin Amerikan bağımsız karma ekonomi modelini baltalamak için ortaya atılmış ve ABD tarafından dayatılmıştı. Daha sonrasında ise gelişen ülkelere IMF ve Dünya Bankası eliyle sağlanan kredilerde ön şart olarak konmuş ve nihayet gelişmiş kapitalist ülkelerin finansallaşmasına neden olmuştu.
Böylece bağımsız ekonomiler Batı’ya bağımlı hale getirilmiş, gelişmiş ülkeler ise üretim güçlerini kaybederek batağa sürüklenmişlerdi. Bugün dünyada yaşanan kronik sorunların çoğunun mimarı ‘neoliberal ortodoks hurafeler paketidir’.
Türkiye olağanüstü koşullardan geçiyor ve ekonomi Türkiye’nin zayıf karnıdır. Planlı, üretimden yana, halkçı, devletçi karma ekonomi modeli Türkiye’nin bu zorlu süreci atlatması için şarttır.
Kaynakça:
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Hanehalki-Tuketim-Harcamasi-2023-53801#:~:text=Hanehalk%C4%B1%20b%C3%BCy%C3%BCkl%C3%BC%C4%9F%C3%BC%207%20ve%20daha,%14%2C9%20pay%20ay%C4%B1rd%C4%B1.
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=T%C3%BCketici-Fiyat-Endeksi-Ekim-2024-53619&dil=1