Nereden nereye?

Bu yıl 15. Bienal’in kavramı “İyi Komşuluk” olunca, ister istemez, 2003 yılındaki 8’incisinin “Şiirsel Adalet” kavramı düştü akıllara... Aradan tam 14 yıl geçmiş. Bu süre, bienalin Türkiye ile birlikte hem neoliberal ideolojik evrilişinin, hem BOP’un kültürel parçası olarak organize edilmeyen çalışılan güncel çağdaş sanatın, hem de AKP iktidarının ideolojik çöküşünün de hikâyesini kapsıyor.Bu bile, sözde “adalet ve demokrasi” ambalajlı silahlı bir küresel saldırının siyasal, kültürel mutfağında çağdaş sanat olanaklarının nasıl “kör göze parmak” misali kullanıldığını açığa vuruyor.
Bölge ateşe verilirken kurulan “Şiirsel Adalet” ironisinden, kısık sesli, sıradan ve samimiyetsiz bir “İyi Komşuluk” temennisine nasıl gelindi sanıyorsunuz?

KUŞ TÜYÜ FÜZELER

2003 Bienali’nin küratörü Dan Cameron, Ortadoğu’nun “kapı komşusu” Türkiye’nin önemli bir çağdaş sanat etkinliğinin kavramını ironik bir pervasızlıkla “Şiirsel Adalet” olarak belirlediğinde, bölgeye yakın “komşu” bile bulunmayan ABD ve İngiltere öncülüğündeki “Çok Uluslu Koalisyon Güçleri”, kadim “komşu”muz Irak’ı işgal etmeye çoktan başlamışlardı bile. Sözüm ona: “Irak’ın elinde kitle imha silahları bulunuyordu ve bu silahlar dünyanın güvenliğini ciddi şekilde tehdit ettiği için silahlı bir operasyonla Bağdat’a demokrasi götürülmesi” gerekiyordu.
Türkiye, bu küresel operasyonun parçası olarak birden siyasi bir krize sokuldu. Zamanın AKP genel başkanı ve Türkiye’nin başbakanı işte tam o günlerde BOP eşbaşkanlığına talip olduğunu ilan etti. Bazı sözde çağdaş sanatçılarımız, entelektüellerimiz de bu sürecin Ortadoğu’ya “adalet, demokrasi ve özgürlük” getireceğini savundu. Sonra neler oldu biliyorsunuz. Şaka gibi ama gerçek: Bienal afişine mavi gökyüzü üzerinde uçuşan iri bir kuş tüyü konmuştu. Oysa o sırada Basra körfezinden Irak üzerine uzun menzilli füzeler uçuşuyordu. Sonuç: savaş Irak’ta 1.500.000 insanın katledilmesiyle ve fiilî bölünmesiyle sonuçlanacaktı.
Nereden nereye?

İYİ KOMŞULUK

14 yıl önceki bienalin küratörü Amerikalı Don Cameron bienali iki soruya cevap üretmek için planladığını açıklamıştı:
1. “Küreselleşmiş bir dünyada adalet mümkün olabilir mi?”
2. “Sanat ve şiirin gerçeklik değerleri ile jeopolitik alanın gerçeklik değerleri” uzlaştırılabilir mi?
Ona kalırsa, “ulus temelli kimlikler, dünya sorunlarını yapıcı ve anlamlı bir biçimde çözmek için gereken işbirliğine (artık) ciddi engeller” oluşturuyordu. Adam daha ne desin? Her şey o kadar açık ki?
Gelelim bugünküne: daha önce yapılmış üç bienalde sanatçı olarak yer verilmiş Danimarkalı Michael Elmgreen - Norveçli Ingar Dragset ikilisi bu yılki bienalde küratör olarak görev almış. İkili de, “milliyetçiliğin yeniden yükselişine tanık” olmuş; bu nedenle de, “mevcut küresel jeopolitik durumda yürütülen çabalara ve süreçlere dayalı bir bienal, neden farklı fikirlerin, bakış açılarının ve toplulukların birlikte var olabilecekleri bir diyalog platformu olmasın” diye düşünüp planlamayı ona göre yapmışlar. Fakat ne hikmetse, “küresel jeopolitik durum”dan söz etmelerine rağmen “komşu ülke” kavramının yanından bile geçmeden, “İyi Komşuluk” kavramını sadece apartman ya da mahalle komşuluğuyla kısırlaştırmışlar ki, iyi de etmişler.
Yorgun bienal küratörleri yeni çağın dışına düştüklerinin farkında bile değiller sanki? O günün “eşbaşkan”lık heveslilerinin çoğu bile artık BOP’un hedefi durumundalar. Çünkü dün “ikbal” için sırtını ABD’ye (küreselleşme) dayayan kim varsa, Atlantik duvarı çökmeye başladığı için, onlar da çöküşteler. İşte silahla girdikleri Ortadoğu’dan silahla kovulmak üzereler...
Görünen o ki, Ortadoğu’daki kadim kültürel, siyasi”komşu”lukların üzerindeki taşlar indirilip de çağdaş ulusdevlet bedeni ve ruhu yeniden ayağa kaldırıldıkça mahalle ya da apartman “komşu”luğu da yeni bir sürece evrilecek kesin...