Nesrin Haşimi: Vatansever Prenses

Prenses Nesrin.
Geçen yaz başında tanıştık.
Londra’dan gazeteci arkadaşım... Didar Arslan aradı.
Bir Arap prensesle gelecekti.
“Kral Faysal’ın torunu” dedi.
***
Arap... Kral... Faysal...
Önce Suudi hanedanı geldi aklıma.
Faysal: 1975’te öldürülen “reformcu Kral”.
Yeğeni öldürmüştü sarayda.
Didar düzeltti: “Hayır, Irak Kraliyet ailesinden.”
***
Kafam karışık.
İyi: Bir başka kapıdan tarihin kulisine girecektim.
Kötü: Ya protokol takıntısı varsa.
Gelen bir prensesti sonuçta.
Arkadaşım rahatlatmaya çalıştı: “Seversin.. Farklı biri.”
***
Bir ön araştırma yaptım.
Tarih: Köklü bir aileden.
1500 yıllık şeceresi kesin.
Din: Kureyş kabilesinin Haşimi kolundan.
Hz. Muhammet, Hz. Ali ve Hz. Hasan’ın soyundan geliyor.
Siyaset: Mekke Şerifi Hüseyin’in ve Irak Kralı Birinci Faysal’ın torunu.
***
Siyasi tarih için bir parantez açalım.
Malum: Şerifi Hüseyin bizde bilinen bir şahsiyet.
Birinci Dünya Savaşındaki Arap isyanının lideri.
Savaş biter, yeni bir Ortadoğu kurulur.
Kral olur Şerif Hüseyin’in iki oğlu.
Faysal önce Suriye’de, sonra Irak’ta...
Abdullah ise Ürdün’de tahta oturur.
Irak’ta kraliyet askeri müdahaleyle son bulur (1958).
***
Neyse... Prenses’le sonunda buluştuk.
Arkadaşımın söylediği gibiydi.
Birkaç gün İstanbul’u dolaştık...
Sonra...
Aralık başında bir toplantı vesilesiyle tekrar İstanbul’daydı.
Birkaç gün yine görüştük.
Ağabey-kardeş olduk.
***
Gördüklerim.
Genç bir kadın.
Evet: Tarih... Din.. Siyaset üçgeninde yüklü bir geçmişin mirasçısı.
Geçmişi de... Tanıklıkları da çarpıcı.
Bir sözünü unutmam mümkün değil: “Çok fazla şey bilmek çok kötü!”
Ama masaya onlarla oturmuyor.
Vitrinde teşhir etmiyor.
Halktan biri olmayı kendisine yakıştırmış.
Sorunlara ragmen mizah duygusu diri.
Kendisine verdiği görev: İnsani olarak güçlü durmak.
***
Arap dünyasını ruhunda yaşıyor.
Aile tarihiyle iç içe geçmiş şehirleri var.
Medine... Mekke... Necef... Kudüs... Şam.
Ve de İstanbul.
***
Sürgünde doğdu, sürgünde büyüdü.
Londra’da yaşıyor.
Fakat Arap ülkelerini yakından izliyor.
Özellikle Irak’ı.
Siyasi önderliklere bakıyor...
Hanedanlara... İslamcı hareketlere... Partilere...
Yakın vade için pek umutlu değil.
Niçin?
Uzun bir tartışma.
***
Türkiye de radarında.
Elbette eleştirileri var.
Fakat daha şanslı buluyor.
***
İki de örneği var.
İlki kadınlarla ilgili.
Akademik dünyada kadınların oranı mesela.
Bazı Batılı ülkelerin de ilerisinde.
İkincisi: Türk TV dizileri.
Bölgede Hollywood’dan bile etkili diyor.
Birçoğunu izlemiş.
Sosyolojik analizlerini yapıyor.
Tabii en başta Kurtlar Vadisi’nin...
***
Gelelim son tartışmaya.
Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı’nın başlattığı tartışma.
Abdullah bin Zayed ne yaptı?
Fahrettin Paşa üzerinden Türkleri ve Tayyip Erdoğan’ı hedefledi.
Ecdadımızı Kutsal emanetleri Araplardan çalmakla suçladı.
Karın ağrısı başkaydı elbette.
Türkiye, Kudüs meselesi dahil... Amerikancı cephenin karşısında mevzilenmeye başlamıştı.
***
Tartışmalar üzerine Londra’ya dönen Prenses Nesrin’i aradım.
Belli ki, Kutsal Emanetler bir bahaneydi.
Hem Arap dünyasındaki...
Hem de Türkiye’deki bazı tarihi önyargılar kaşınmak isteniyordu.
Şerif Hüseyin ailesi olarak bir cevapları olabilir miydi?
***
O da izliyormuş zaten.
Sonuçta bir metin çıktı ortaya.
Yanda ayrıtısını okuyacaksınız.
***
Özetle şunları söylüyordu Şerif Hüseyin’in torunu:
Bir: Medine Kumandanı Fahrettin Paşa şerefli bir Türk askeridir.
Medine’yi İngilizlere karşı savunmuştur.
Medine’nin Arap eşrafı da onu desteklemiştir.
***
İki: Tarihi yazmalar Arapların bilgisi dahilinde İstanbul’a gönderilmiştir.
Hem Medine eşrafının, hem de amcası Şerif Abdullah’ın onayıyla.
Kutsal ve tarihi emanetler iyi ki Türkiye’de korunuyor.
Bazı bedevilerin eline kalsaydı bunlar ya atılır, ya satılırdı.
***
Üç: Bazı kendini bilmezler...
Emperyalist gündemlere bağlı olarak Kutsal Emanetleri gündeme getirdi.
Amaçları Türkiye’nin onurlu duruşuna karşı kafaları karıştırmak...
Araplarla Türkler arasına fitne sokmak...
Türkiye’yi bölmektir.
Türkiye bölünürse bütün İslam dünyası kaosa girer.
***
Dört: Şerif Hüseyin Osmanlıya ihanet etmedi.
Olanlar: İttihat Terakki ve Cemal Paşa’nın yanlışları yüzündendir.
Bu fitneyi Dedem Faysal ve Büyük Atatürk, anlaşarak ortadan kaldırlar.
(Irak Kralı Faysal’ın 1927’de Ankara’da Atatürk’le buluşmasına gönderme yapıyor).
***
Beş: Dedem Türkiye’de eğitim gördü.
Babam bir sure Türkiye’de Atatürk’ün yakınında kaldı.
Türkiye bizim ikinci vatanımızdır.
***
Son söz: Türkiye’yi yönetenler bu sesi inşallah duyarlar.