Nikola Perof diye biri...

Cahit Irgat, anılarını kaleme aldığı “Çok Yaşasın Ölüler” kitabında tiyatronun birçok ünlüsüne ilişkin anılarını ve değerlendirmelerini dile getirirken, bir de ıskalanmış değerleri “Tiyatroda adı hiç duyulmamış şöhretler” başlığı altında anlatır. Onları kendi deyimiyle “kristalleşmiş gerçeklerin ardındaki kalker tortuları”na benzetir. Bu tortulardan biri de tiyatro camiasında bile adı pek bilinenler arasında yer almayan Beyaz Rus ressam/dekorcu Nikola Perof’tur. Yaşamı boyunca yaptığı birbirinden görkemli dekorların ardına gizlenerek hep onların arkasında hiç kimselere görünmeden kalmayı bir zorunluluğun ötesinde bir tercih, dahası ilkesel bir duruş olarak öngören Perof için, bugüne dek tüm bilinenler Muhsin Ertuğrul’un Türk Tiyatro Dergisi’nde yazdığı yazıyla, Cahit Irgat’ın anı kitabının içindeki “bilinmeyenler” başlığıaltındaki kısımda yer alan iki satırdan ibarettir. Irgat, bu iki satırında “Bir de (Nickolay) Perof vardı, büyük adam Perof. Bildim bileli o yapmış, o realize etmişti Şehir Tiyatrosu’nda oynanan oyunların dekorlarını. Türkiye’de yerleşmiş bir Beyaz Rus’tu. Tam bir tiyatro adamıydı bu adam. Çalışkan, işini bilen, hayatını tiyatroya adamış bir adam…”

Irgat’ın “yaşamını tiyatroya adamış adam”a ilişkin tüm yazdıkları bu kadardır. Ama yine de bu kadarcık diyerek Irgat’a sitem etmeyelim. O, Muhsin Ertuğrul’un dışında hiç kimsenin, tek bir sözcükle bile söz etmediği bu “ıskalanmış adam”dan iki satırcık da olsa söz etme gereksinimi duymuş, onun unutulmuşluğuna seyirci kalmayıp iki satırla da olsa anımsamış, ve anımsanmasına yardımcı olmuştur.

Gelelim Muhsin Ertuğrul’un Türk Tiyatrosu Dergisi’nin 1964 yılının Şubat ayında çıkan N. Perof’a ilişkin hikayesi “Bir gün sahne resimleri için gittiğim Kanzler fotoğrafhanesinde dört duvarı kaplayan son derece güzel, adeta Pantheon’un içindeki Puvis’de Chavannes’ın fresklerini andıran panolar göndüm…” diye başlar. Görüş o görüş. Resimlere hayran kalıp onları yapan ressamın peşine düşer ve kısa bir süre onu Galata’daki Rus Ortodoks kilisesinin çatı katında tarihi ve dini ikonaları yaparken bulur.

Sonrası… Perof’un Şehir Tiyatrosuna girip o muhteşem dekorları yapmaya başlaması. Bu, tam 35 yıl sürer… Perof yalnızca tiyatronun değil, başta Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Aysel Bataklı Damın Kızı” olmak üzere birçok film ve operetlerin de dekorlarını yapar.

“…Sabahları çok erken gelir, tiyatronun soğuk salonunda donmuş boyaları eritir ve hiç aralıksız her gün saat üçe kadar çalışır, yeni piyeslerin oynanacağı gecelerde perde açılıncaya kadar kalır, son düzgünleri tamamlardı. Otuz beş yıl aralıksız tiyatromuzda çalışan bu sanatçının bir gün bile, ya hastalık, ya da başka bir engel yüzünden dekoru geciktirdiği görülmemiştir. Hepsi birbirinden güzel, hepsi bir başka alem olan dekorları sessiz, gürültüsüz, ancak çok kudretli sanatçılara mahsus alçak gönüllülük ve herkese karşı görülükler içinde hazırlar ve bir gölge gibi gelir, gölge gibi giderdi…” der Muhsin Ertuğrul.

Dünyadan gidişi de bir gölge gibi olur. Bir sabah, evinin hemen yakınlarındaki bir gecekondudan dumanlar çıktığını görür. Komşusu olan gecekonduda sabahları işe giden adamın + eşiyle iki çocuğu uyumaktadır. Perof, hiç tereddüt etmeden üç canı dumanla boğulmaktan, alevler içinde yanmaktan kurtarmak için yanan kulübeye koşar ve üçünü de kurtarır. Ama bununla da yetinmez, evdeki eşyaları da kurtarmaya çalışır. Ama gücü bu kadarına yetmez, dumanlardan etkilenerek yere yığılır… Ve yığıldığı yerden ayağa hiç kalkamaz…

Ertuğrul, ressam/dekorcu Perof’u, o sıralar Şehir Tiyatrosuna dargın olup uzaklaşan Behzat Butak’ı tekrar tiyatroya döndürmek için getirir… 35 yıl birlikte çalışırlar… Ne garip bir kader cilvesidir ki, bu iki sanatçının gelişleri gibi gidişleri de aynı mevsim içinde olur…

Irgat’ın kitabının adı gibi; Çok Yaşasın Ölüler…