Nikos Sampson’un anıları

Kıbrıs’tan kaçan ve Fransızların gözetiminde yıllarca Paris’te yaşayan EOKA lideri Nikos Sampson’un bin sayfa tutan anıları tarihin karanlık bir bölümüne ışık tutuyor.
SAMPSON’UN ANILARININ YAYININI KİM ENGELLİYOR?
Bu anılar Kıbrıs dramında Yunan-Rum sorumluluğunu açıkça belgeliyor. Bu anıların Yunan Parlamentosu Soruşturma Komisyonu’na ulaşması engellendi. Bunun üzerine Sampson, anılarını Kirigas gazetesi muhabiri Yorgo İlliyadis’e verdi. Ancak İlliyadis, anıların ancak 20 sayfalık bölümünü sıkı bir sansürden geçmek koşuluyla güçlükle yayımlayabildi. Sampson bu kez dünya basınına ulaşmaya çalıştı. Ama gizli bir el bu anıların yayımlanmasını engellediği gibi kitap olarak basılmasına da izin vermedi. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta bu konunun sözünün edilmesi bile yasaklanmıştır.
Onlarca ödül almış deneyimli bir gazeteci olan Yaşar Aksoy’un kaleme aldığı 38 kitaptan birisi de “Kıbrıs Direnişi ve Çözüm.” Kitapta, gazeteci olarak bu konu ile özel olarak ilgilenen ve bu maksatla Paris’e giden Sayın Aksoy, Sampson’un anılarına da yer vermiş. Bu anılardan ilginç ve dikkat çekici bulduğum bazı kesitleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
MENDERES VE ZORLU’YU VURACAKTIM!
“Onu öldürmeyi kafaya koymuştum. Ama sonra Menderes’i Avrupa’da vurmaktan vazgeçtim. Bir anda Türkler çok haklı bir konuma gelebilirdi. Sinsi, kavgacı bir Dışişleri Bakanları vardı: Fatin Rüştü Zorlu! 1958’de Menderes ile Zorlu’nun Atina ziyaretlerinde, Zorlu’yu EOKA olarak vurmayı kararlaştırdık. Gerekirse ben vuracaktım. Zaten benden başkası bunu yapamazdı! Yunan Gizli Servisi, ‘Bir halt karıştırırsanız, ayaklarınızı kırarız!’ diye sertçe uyarınca vazgeçtik. (Sayfa 50)”
HEDEF TÜRKLERİ AKDENİZ’E DÖKMEK!
“Şimdi ortak düşmanımız işgalci Türk ordusu ve kukla Kuzey Kıbrıs Devleti’dir. Her Kıbrıs yurttaşının görevi, ister solcu olsun ister sağcı olsun Türkleri Akdeniz’e dökmektir. Rauf Denktaş ve arkadaşlarının böbürlendiklerine bakmayın! Türk ordusu geri çekildiği gün hepsi İngiltere’ye kaçar. (Sayfa 45)”
“Kıbrıs Rum halkına, özellikle evlerini ve mallarını kaybeden ve yeni bir yaşam kurmak için çabalayan göçmenlere sıcak ve mücadeleci bir mesaj göndermek isterim. Kökümün dayandığı Maraşlıları, Magosalıları, Karpazlıları bir gün mutlaka topraklarımıza döneceğimiz konusunda temin etmek istiyorum. Özgür Girne’de kahvemi içene kadar rahat durmayacağım. Apostop Argaki’ye, Omorfo’ya kadar tutsak topraklarımızı son karışına kadar kurtarmak hedefimizdir. (Sayfa 39)”
DÜNYAYI TÜRK’E DÜŞMAN EDİN!
Önce dünya kamuoyunu bizim tarafa çekecek ve Türklere düşman edeceksiniz. Kimse Denktaş’ın kukla devletini tanımayacak. Avrupa’da hiçbir devlet Türkiye’ye içten bir sempati beslemeyecek, beslese bile ifade etmeye çekinecek. ABD ve Rusya’yı, Rumların doğru, Türkiye’nin yanlış olduğuna sistemli bir propaganda ile ikna edeceksiniz. Ne zaman Kıbrıs veya Rum-Türk bahsi açılsa, insanlar otomatik olarak, ‘Türkler kasap gibi Rumları kestiler!’ lafını etmek mecburiyetinde hissetsin. Meydanı asla Türk lafazanlara bırakmayacaksınız. (Sayfa 37-38)
“ASALA ile Ermeniler bir yandan, PKK bir yandan, Türkiye’yi hep vurmalı! Ermeniler ile Kürtleri kestikleri yolunda Türklerin barbarlığına dünya inanmalı ki bu süreç içinde Rumlar otomatik olarak haklı duruma gelsin! (Sayfa 35)
Şunu da ben ilave edeyim: EOKA, “Ethniki Organosis Kyprion Agoniston(Kıbrıs Milli Mücadele Örgütü)” kelimelerinin baş harflerinden ismini almıştır. Kuruluş amacı, ENONİS, yani Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamaktır. EOKA 1955 yılında silahlı eylemlere başladı. Bir süre önce kuruluş yıldönümünde Kıbrıs’ta tören yapıldı. Rum lider Anastasiadisçok açık sözlüydü: “Bugün itibarıyla nihai hedefimize ulaşamadık. Ama bizler için özgürlük mücadelesi veren EOKA’ya saygı için burada toplandık!” Hep birlikte devletimizin birliğini sağlamalı ve ülkemizi işgalden kurtarmalıyız.
Törene Yunanistan’ı temsilen Savunma Bakanı Panos Kommenosda katıldı ve şunu söyledi: “EOKA için ölenlere saygı duyuyorum. Onlar Helenizm bayrağını yüksekte tutarak ulusal bağımsızlık için mücadele ettiler!” Rum lider ve Yunan Bakan EOKA’yı bugün de kalplerinde ve gönüllerinde yaşatıyor. Safdilliğin de bir sınırı vardır! Müzakere masasına oturanlar Sampson’un anılarını, zahmet edip okusalar fena mı olur?