Noel Türklerin bayramıdır
Birkaç gün sonra Noel! Aslında bizim kutlamamız gerek, çünkü Noel özünde Türklerin bayramıdır. Bakın anlatayım nasıl?
Türklerde güneş çok önemliydi ve güneşin doğuşu, yeniden doğum olarak algılanırdı. İnanışlarına göre; gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta da gece gündüzle savaşır, sonunda gün geceyi yenerek zafer kazanırdı. İşte atalarımız bu zafer gününü, büyük şenliklerle “Akçam Ağacı” altında kutlarlardı. Bu adına “NARDUGAN (nar=güneş, tugan, dugan=doğan)” dedikleri bir bayramdı. Bayramda en güzel giysiler giyilerek Akçam ağacının etrafında şarkılar söylenir, oyunlar oynanır, ağacın altına hediyeler konulur, dallarına bezler bağlanarak o yıl için dilekler tutulurdu. Ayrıca yaşlılar, aile büyükleri ziyaret edilir ve hep beraber yiyilip, içilirdi. Aile ve dostlar bayramı bir arada kutlarsa, bunun herkese uğur getireceğine inanılırdı. İşte bu ritüel, Hunların Avrupa’ya geçişlerinden sonra Türklerden Hıristiyanlara geçmiş ve İsa’nın doğumu ile ilişkilendirilerek adına “Noel” denmiştir.
Peki, diyeceksiniz ki; “neden Akçam ağacı?” Şaman inançlarına göre ağaçlar, evrenin üç katını sembolize ederdi; kökleri ile yeraltında, gövdesi ile yeryüzünde ve ışığa yönelen yaprakları ile gökyüzündeydiler. Ağaçlar aynı zamanda yaşamın sembolüydüler. Yalnız Orta Asya’da yetişen, hayat / bilgi ağacı olarak da adlandırılan Akçam ağacı ise, yeryüzünün tam ortasında bulunmaktaydı ve ağaçların en ulusu idi.
TÜRKLERİN DÜNYAYA MAL OLMUŞ GELENEKLERİ
Bilinmelidir ki; Noel gibi Türklere ait birçok ritüel ve kült, on binlerce yıl boyunca nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmış ve pek çok Asya, Avrupa, Amerika halklarının kültür ve inançlarını etkilemiştir.
Bir örnek 40 sayısıdır. Şamanlara göre ruh, bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. İşte Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, Hıristiyanların paskalyaya 40 günde hazırlanmasının, İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okunmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresinin olmasının kökeni budur. Türk destanlarında da 40 yiğitler, 40 kızlar, 40 haremiler, 40 satır- 40 katır öyküleri ve 40 gün- 40 gece düğünleri anlatılır.
Bunun dışında dünyada yaygın olan; ağaçlara bez bağlanması ve dilek tutulması, gidenin su dökerek uğurlanması, mum yakılması, kötü ruhların duymasını önlemek için tahtaya el ile üç kez vurulması, bakışlarının karşılarındaki kimselere kötülük yaptığına inanılan insanların kem gözlerinden korunmak için “nazar boncuğu” takılması da hep Şaman kültleridir. Kurşun dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdet olup; insana musallat olan kötü ruhların etkisini ortadan kaldırmaya yönelik bir ritüeldir.
Ya işte böyle sevgili okuyucularım, bugün bize unutturulmaya çalışılan Türklük, dünyaya mal olmuş çok zengin bir inanç ve kültür birikimidir. Haydi, rastgele Türklere!