Nükleer silahlanma ve Zarrab
Küresel hegemonyasını kaybetmek istemeyen ABD tüm milletlerle oynuyor. Kendi çıkarları dışında hareket edenleri haksız biçimde cezalandırıyor. Haksızlığa uğramış milletler direnip çıkarlarını savununca ABD çıkarları zedeleniyor diye bunu yapanları cezalandırıyor. Rıza Sarraf davası aslında ABD’nin dünyaya bir mesajı: “Ben küresel gücüm; bana boyun eğmek zorundasınız.”
Sarraf ve ondan nemalanan vatan hainleri gibi zavallılar da ABD’nin ekmeğine yağ sürüyor. Aslında bütün bu olayların temelinde nükleer güç dengesi ile ilgili ABD’nin stratejileri ve yanlışları var.
NÜKLEER SİLAH YIKIMDIR
İlk atom bombası 1945 yılında Japonya’nın Hiroşima ve Nagaski kentlerini yok ettiğinde, dünya İkinci Dünya Savaşı bitti diye sevinmişti. Oysa yüz binin üzerinde ölen ve yok olan kentler nükleer çağının başlayacağının habercisi idi. Amerika’nın başını çektiği bu korkunç silah dünyanın en büyük barış ve savaş dengesi oldu.
Dünyamız şu an nükleer terörizmin de tehdidi altında. Öte yandan ABD küresel imparatorluğunu kaybetmemek için Birleşmiş Milletleri kullanarak ambargo silahı ile birçok ülkeye ders vermekte, bazı ülkelere de doğrudan müdahale etmektedir.
NÜKLEER SİLAHA SAHİP ÜLKELER
Kuzey Kore ve İran da nükleer silah geliştirmek istiyor. Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un, ülkesinin tüm yaptırımlara rağmen nükleer silah geliştirmeyi sürdüreceğini ve böylece ABD ile “güç dengesi” oluşturacağını birkaç ay önce tüm dünyaya ilan etmişti. Güney Kore Genelkurmay Başkanlığı, Kuzey Kore’nin 15 Eylül sabahı erken saatlerde tanımlanamayan bir füze fırlattığını, 770 kilometre yüksekliğe çıkan, havada 3 bin 700 kilometre mesafe kat eden füzenin Büyük Okyanus’a ulaştığını açıklamıştı.
İRAN’IN NÜKLEER GÜCÜ
İran’ın bugün bilinen en az 4 nükleer tesisi bulunmaktadır. Bunlardan en eskisi, Buşehr Nükleer Enerji Santrali’dir. İkincisi, İsfahan Uranyum Dönüştürme Santrali’dir. Ham uranyumdan zenginleştirilmiş uranyuma kadar uzanan nükleer yakıt döngüsünde ilk aşama burada gerçekleştirilmektedir. Uranyum düşük düzeyde zenginleştirildiğinde, nükleer enerji sahasında kullanılabilmektedir; ama silah yapımında kullanılabilen uranyumun çok daha yüksek düzeyde zenginleştirilmesi gereklidir. Burada da devreye güneydeki Natanz Nükleer Santrali girer. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın verilerine göre İran, Natanz’da az miktarda da olsa nükleer silah yapımında kullanılabilecek kalitede uranyum zenginleştirmeyi başarmıştır. Dördüncü sırada ülkenin güneybatısındaki Arak Santrali geliyor. Burada, ‘ağır su’ üretilmektedir. ‘Ağır su’, zenginleştirilmiş uranyumun alternatifi olan plutonyumun üretiminde kullanılmaktadır. Bu tesisler dışında, Bonob, Ramsar ve Tahran’da nükleer araştırma reaktörlerinin bulunduğu bilinmektedir. Tesisler, tek bir belirleyici saldırıdan kaçınabilmek için yüzlerce kilometrelik geniş bir alana dağıtılmış durumdadır. Bazı üretim tesisleriyse yeraltındadır. Havadan ve karadan çok sıkı bir biçimde korunmaktadırlar. Bir başka deyişle, İran’ın nükleer tesislerini ortadan kaldırmak hiç de kolay görünmemektedir. (Kaynak: Zühal Bayındır)
REZA ZARRAB OLAYI
Nükleer güç olması istenmeyen İran için uygulanan ekonomik yaptırımlar sonucu İran’ın petrol ve doğalgaz ihraç gelirlerinin İran’a dönmesi veya İran lehine kazanç sağlaması için Türkiye’nin istisna uygulaması ve bu konuda pozisyon alması İran’ın milli davasına katkı ve ABD’nin haksız ambargo uygulamaları ve şımarıklığına bir tepki olarak görülebilir.
Ancak İran’a yapılan bu katkı, kara para aklama yöntemlerinin uygulanması ve birçok kişiyi haksız zengin etmesi nedeniyle kirlenmiştir. İran’a destek oluyoruz diye ülkemizin itibarının zedelenmesi ve bankacılık sisteminin yolsuzluğa alet edilmesi işin en yanlış tarafıdır.
Diğer bir yanlış da ABD hegemonyasını yargılarken Reza Zarrab’ın ve bu olaydan haksız kazanç elde edenlerin yaptıkları yolsuzluk ve ahlaksızlıkları meşru görmektir.
Burada söyleyeceğimiz temel şey şu: aslında bütün bu olaylara sebep olarak dünyanın başını belaya sokan ABD’nin olur olmaz müdahale ettiği milletleri harekete geçirmesi ve çıkarlarını korumaya itmesi; ve bunun sonucunda birçok kişinin bu ortamdan yararlanarak haksız kazançlar elde etmesi sonucunda haklı olanın haksız, haksız olan ABD’nin haklı duruma gelmesi gibi tuhaf bir durum yaratıyor. Bu da bize dünyanın yeniden kurulması için gerekli olduğuna inanılan bir üçüncü dünya savaşının eşiğinde olduğumuz kaygısını yaşatıyor.