O planları bu millet bozar

Türkiye’de son iki yıl adeta bir macera filmi izler gibi geçti. Güneydoğu’daki meskun mahal savaşları, 15 Temmuz kalkışması, El-Bab ve İdlib operasyonları, kredi notumuzun düşürülüp doların döviz kurunun fırlatılması, benim diyen ülkenin kimyasını bozacak türden olaylardı. Peki bu gergin günleri geride bıraktık mı? Hayır. Zira mücadele Türkiye için yeni başlıyor.

Askeri ve ekonomik çatışmanın devam edeceğine dair sinyalleri, geçtiğimiz haftalarda hükümetin Orta Vadeli Ekonomik Programı’ndan da almıştık. Programda bahsedilen bütçe açığı ve zamlar için gerekçe, savunma harcamaları olarak işaret edilmişti. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek bu ihtiyacı rakamlara dökerek, önümüzdeki dönemde 17 milyarlık silah sistemine ihtiyacımız olduğunu söylemişti.

VİZE KRİZİ VE EKONOMİ

Hafta sonu ABD ile başlayan vize krizi, yaşanılan çatışmaların siyasi yansımasından başka bir şey değil. Kararın kısa vadeli ekonomik etkilerine baktığımızda ise, Cuma kapanışı 3,61 olan dolar/TL kurunun 3,73 TL’ye, yüzde 12 olan gösterge tahvili faiz oranının da 12,51’e yükseldiğini gördük. Bu noktada şimdilik askıya alınan vize işlemlerinin, karşılıklı olarak “seyahat yasağı”na dönüşmesi halinde, yatırımların ve ihracatın olumsuz etkilenerek mevcut tablonun daha da bozulma riski taşıdığını belirtmekte fayda var.

Acaba 20 yıl önce ABD ile böyle bir gerginlik yaşansaydı, Pazartesi günü piyasalarda yaşanan yukarı hareket, dolarda yüzde 3, tahvil faizlerinde yüzde 4,25 artış ile sınırlı kalabilir miydi? Bu sözlerimden Türk ekonomisinin mükemmel bir durumda olduğu anlaşılmasın, ancak ekonominin krize gebe olduğunu da söylemek, kendimize yaptığımız bir haksızlık gibi durmaktadır.

Bir süper güçle restleşirken dolar kuru uçup gitmemiş, borsanız yüzde on taban çekmemiş ise, bunun bir altyapısının olması gerekmez mi? Bu altyapının dayandığı en önemli unsur ise, Türkiye’nin 20 yıl önce sahip olmadığı yeni müttefiklerinin ortaya çıkması değil midir?

KRİZ ÇIKAR MI?

Türkiye’de yaşanan ekonomik durgunluğun ve bölüşüm sorununun kriz ile karıştırılmasının yapılan yaygın bir hata olduğunu düşünüyoruz. KGF desteği ile de olsa yüzde 5 üzeri büyümeyi yakalamış bir Türkiye’nin, en büyük ihraç pazarı Avrupa genişlerken, krize girme ihtimalinin son derece düşük olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca komşuları ile tekrar sağlıklı ilişkiler kurmaya başlamış bir Türkiye’nin ihracatının artmasını bekleyemez miyiz?

Buna karşın 2014 yılında 400 milyar dolar olan kamu ve özel sektör dış borç stokunun, 2017 ikinci çeyreğinde 432 milyar dolara çıkmış olması, 2014 yılında yüzde 6,36 olan üretici fiyat endeksinin de 2017 Eylül itibari ile yüzde 16,28’e ulaşmış olmasını karşımızda duran riskler olarak kabul etmeliyiz.

Siyasi karar alıcıların, Suriye ve Irak konularında komşu ülkelerle beraber hareket etmeye devam etmesi, ekonomide yapısal reformlara yönelik eylemlerin gündeme alınması, ekonomik risklerin krize dönüşmesini engelleyecektir.

BAKIŞ AÇISI

Mevcut durumda bardağın yarısı boş, yarısı doludur. Önümüzdeki döneme de bu toplumu oluşturan bireylerin beklentileri yön verecek. Pazartesi günkü verilere göre, Türk halkı yükselen kuru görünce yaklaşık 1,5 milyar dolar sattı. Bu, bardağın yarısının dolu olduğuna inananların sayısının, boş olduğuna inananlardan daha fazla olduğunu gösteriyor.

Unutmayın, bir Ömer Halisdemir çıktı darbenin seyri değişti, bir Osman Çakmak çıktı tek bacağıyla yeşil sahada İngilizleri devirdi. Bu millet gücünü birleştirirse her türlü kuşatmayı yarar. Yeter ki buna öncülük eden birleştirici bir siyasi irade olsun.