O şaşkın ‘şişko’ nefret?

Trafikte temel kurallardan biridir. Hep karşındakine kabahat bulmayacaksın. Kendine de bakacaksın. Fakat yetmez: Ulusun, ülken, aydının, entelektüelin, siyasi öncülerin de dikkatli olacak! Yoksa iyilik sağlık huzur hak getire. Öyle bir an gelir ki bu kadar uyurgezerlik, kafa karışıklığı ölümcül sonuçlara yol açar.

Bu, yaşamda da siyasette de aynen geçerli.

Trajikomik haber, Hürriyet’ten (10 Haziran 2017)... “Estetik Mağdurları!” başlıklı habere göre, kulak - burun - boğaz hastalıkları uzmanı uyanık doktor, orasını burasını değiştirtmek için yüzlerce rahatsızı ameliyat yapmış. Yüzlercesine de bankadan kredi çektirerek kaparo almış ve arkasından da kapağı Dubai’ye atmış. Mağdurlar ise sosyal medya üzerinden örgütlenip uyanık doktorun peşine düşmüşler.

Doktorun acemiliği ve yanlışlıkları yüzünden kiminin burnu tıkanmış, kimi artık nefes bile alamadığından geceleri horlamaya başlamış. Kimileri de artık evlerinden bile dışarı çıkamaz hale gelmişler... Ellerinde mendil, kolonya, deniz suyu doldurulmuş pet şişe, sürekli tıkalı burunlarını açmaya çalışıyorlarmış ama nafile. Hepsi için ikinci bir ameliyata ihtiyaç varmış. Fakat çok daha yüksek bir maliyeti olduğu için şimdi banka kredisi falan da kullanamıyorlarmış.

Artık bir “mesel”e dönüşmüş bu alabildiğine absürt hikâye bana bir ara çağdaş sanat alanında yapılmış bir “nefret” itirafını çağrıştırdı.

ÇAĞDAŞ SANATTAN NEFRET Mİ?

Birkaç yıl önce Radikal Gazetesi kültür sanat sayfası yönetmeni Cem Erciyes, “Çağdaş sanattan nefret ediyorum” başlıklı bir yazı kaleme aldı ve arkasından da seçtiği ilgili taraflara bunun nedenlerini sordu. Gelen cevaplar ise evlere şenlik itiraflardı daha çok. Fakat bu tartışmanın en ilginç ve tuhaf yanı, konuşanların çoğunun, sözüm ona, çağdaş sanat ya da ona “güncel sanat” diye tanım yükleyenlerden ve hemen boyun eğenlerden seçilmiş olmalarıydı.

Çağdaş ya da güncel çağdaş sanatın medya ayağı sayılabilecek gazetesinden konuşan Erciyes’e göre çağdaş sanat günümüz kültür sanat ortamının ana lokomotifiydi. Fakat yine ona göre nedense kültür - sanatla ilişkili çoğu aklı başında yazar, entelektüel, aydın, sinemacı, ressam, sanatçı genç genç insanlar çağdaş sanat kavramına karşı sert, kızgın ve reddeden antipatik duygular, tepkiler içindelermiş. Yani lokomotiflik hak getire...

Sorunun muhataplarından biri de Vasıf Kortun’du. Hani Türkiye’deki çağdaş sanatı taşralı ve Kemalist bulup da “çağdaş” kavramını o çizginin elinden kurtaramayacağını açık açık yazarak onun yerine “güncel sanat” kavramını dayatan ve çabucak da bir kabuller dükalığı oluşturabilen “kavram mucit”lerimizden (Sanırım şimdilerde bir köşeye çekilmiş).

Ona kalırsa durum daha ziyade güncel sanatın diğer kültürel ifadelerden koparak keyif endüstrisinin ve neoliberalizmin kucağına oturduğu kuşkusundan kaynaklanmaktaymış. İyi de o değil miydi küratörü olduğu 9. Bienal katalogunda genç sanatçıların neoliberal cemaatleşmeye angaje olmaları fetvasını veren?

Türkiye ne yazık ki düşüncede sanatta siyasette de “yavuz hırsız”larla dolu ve her nasılsa ev sahibini bir biçimde bastırabiliyorlar. Yanlış tarihsel tercihlerinin, hatalarının hesabını vermek bir yana bunların trajik sonuçlarını da yine bizzat kendileri -sözde- eleştiriyorlar. Burunlarını banka kredileri ile kaldırtan “estetik mağdurları” gibi...

Kültür “dinleri” de dahil bütün dinler benzer kayboluş, sapma ve çökmeler nedeniyle birer çözüm olarak “inmiş”tir insanlığa. Fakat insanlık, hiçbir çağda hiçbir alanda günümüzde olduğu kadar -din de dahil- ahlaki, ideolojik, kültürel bir kaosa düşmemiş, çözümsüz kalmamıştır?

Allah bu ahlaki kültürel kaosta sizleri şaşırtıp utandırmasın! Ramazan bayramınız ve bütün hayatınız onurlu, huzurlu ve iyiliklerle olsun!