Obama, Erdoğan ve ‘güvenlik zafiyeti’ -(TAMAMI)

Güvenlik, tarafsız bir kavram değildir. “Kime güvenlik” sorusunun yanıtı, izlenen siyasetin aynasıdır. Suriye’de ABD adına kirli savaş yürüten çetelere sağlanan güvenlik, Reyhanlı’daki canlarımıza ölüm getirir. PKK’ye güvenlik sağlamayı görev edinmek, milletin güvenliğinin yıkımı demektir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin güvenliği, Türk Devrimi’nin öncülerinin ve Türk Ordusu’nun güvenliğinin ortadan kaldırılmasını gerektirir.

Zafiyet mi, stratejinin gereği mi?

Suriye ile olan sınırımızın “kevgire dönmüş” olması, ülkemiz açısından bir “güvenlik zafiyeti”nden ibaret değildir. Suriye’nin kuzeyinin Beşar Esad’ın denetiminden çıkması, Erdoğan yönetiminin izlediği stratejinin en önemli öğelerinden biridir. Bu amaca ulaşmak, Suriye’deki terörist çetelerin yaslanacağı bir cephe gerisinin sağlanmasını gerektirir. Böyle bir cephe gerisi de ancak Türkiye’nin sınır üstündeki denetiminin bu çetelere terk edilmesiyle sağlanabilir. Dolayısıyla söz konusu olan, denetim kurmada ortaya çıkan bir “zafiyet” değil, denetimin amaçlı olarak ortadan kaldırılmasıdır.

Reyhanlı Katliamı’nın gerçekleştirilebilmesinin esas nedeni, güvenlik birimleri arasındaki bir eşgüdüm zaafı değil, doğrudan doğruya izlenen stratejinin kendisidir. Çünkü milleti koruyacak güvenlik güçlerinin zaafa uğratılması, “bu stratejinin güvenliğini sağlama”nın ayrılmaz bir parçasıdır.

Mayınlı arazide öne sürülenler

Tayyip Erdoğan’ların Suriye siyaseti, kendilerinin “öncülük” ettiği ve ABD’yi de “içine çekmeye” çalıştıkları bir siyaset değildir. Söz konusu olan, ABD’nin Tayyip Erdoğan’ları mayınlı arazide öne sürmesi, gerektiğinde arkadan “ince ayar” vermesi, öne sürdüklerinin manevra alanını daraltırken, kendisi için belli bir manevra alanını korumaya çalışmasıdır. Bu tutumun siyasal yazındaki ifade biçimi, “kestaneleri ateşten alırken maşa kullanmak”tır. Obama’nın “ABD’nin Yeni Güvenlik Stratejisi”nin dilinden konuşmak gerekirse, “açık yerine örtük savaşa”, “doğrudan saldırı yerine taşeron kullanmaya” öncelik vermektir.

Başarı şansı olmayan bir strateji

İzlenen stratejinin milletimize getirdiği yıkımın ve patentinin kime ait olduğunun ötesinde, başarı şansı da yoktur. Lavrov-Kerry görüşmesinde alınan, bütün tarafların katıldığı yeni bir Suriye Konferansı toplanması kararı, Suriye konusunda varılan bir “mutabakat”tan çok, ABD’nin “dizginleri bütünüyle elinden kaçırmama çabası” içinde Rusya ile uzlaşmasını yansıtmaktadır. Mayınlı araziye önden sürülmüş olanlar, şimdi hangi yönde ilerleyeceklerini bilememenin şaşkınlığı içine düşmüşken, Obama kendisi için koruduğu manevra alanından zaman kazanmak ve zararını azaltmak için yararlanmaya çalışmaktadır. Erdoğan-Davutoğlu’nun Suriye siyasetinin iflası, şimdiden AKP iktidarına yakın çevrelerde bu siyasete olan itirazların daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanmasına yol açmıştır.

19 Mayıs’ta Sıhhiye’ye

Türkiye, ülkesi ve milleti de dahil hiçbir şeyinin güvenlik altında olmadığı ve giderek keskinleşen bir süreçten geçmektedir. Bu durum, siyaset düzleminde yeniden saflaşmalara yol açacaktır. Bu yeniden saflaşmada, Türkiye’den yana olan bütün güçlerin doğru mevzilere yerleşmesi belirleyici bir öneme sahiptir. Bunu sağlayacak olan biricik kuvvet ise, milletin örgütlü gücüdür. O zaman bütün millet olarak 19 Mayıs’ta bir yeniden doğuşa tanıklık edecek olan Sıhhiye Meydanı’na akalım.