Obama’nın pusulası

Mücadelenin sonucunu belirleyen mevzideki güçlerdir. Mevzilenmemiş güç, güç değildir. Dahası mevzisizlik ya da yanlış mevzilenme, karşı tarafa güç katar. Siyasal kişilikler tarihe, söylemleriyle değil, girdikleri mevziyle geçerler. Doğruyu bulmak, ancak doğru yerden bakmakla mümkündür. Başlangıç yöneliminiz ne olursa olsun, sonuçta bakış açınızı belirleyen ve görüşünüzü yeniden kalıba döken, konuşlandığınız yerdir. Siyasetin birincil hedefi, mevzilenmeyi istenilen doğrultuda yeniden şekillendirmektir.

OBAMA'NIN HEDEFLEDİĞİ MEVZİLENME

Bush’un başkanlığında onlarca yıl sürecek bir Haçlı Seferi ilan ettiği zaman ABD’nin hedeflediği mevzilenme, kime saldırırsa saldırsın, hiç kimsenin buna karşı parmağını bile kıpırdatamamasıydı. Bugün taktik düzlemde “hedef küçültmüş” olan Obama’nın amaçladığı mevzilenme, çok daha “esnek”leşmiştir. Artık emperyalist sistem dışına çıkmayı hedeflemediği sürece, sisteme eleştirel yaklaşmak “hoşgörü”yle karşılanacaklar listesine dahil edilmiştir. Mevzilenme ölçütü, sistem-içi, sistem-dışı sınırına çekilmiştir. Hatta bugün ABD açısından, sisteme eleştirel yaklaştıkları kamuoyu tarafından iyi bilinen güçlerin sistem içi bir konum edinmeleri, sistemin kemikleşmiş savunucularının tutumundan çok daha büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü bugün emperyalizm açısından yakın tehlike, devrim rüzgarının giderek daha geniş kitleleri kapsayacak biçimde güçlenmesidir.

15 YILIN GETİRDİĞİ FARK

2000’lerin başında emperyalizmin açık saldırısına karşı duran her eleştirel yaklaşım değerliydi. Bu dönemde “dik duruş”, insanlığın geleceğine olan umudu ayakta tutmanın simgesiydi. Tek başına direnişin sürdüğünün işaretini vermek bile büyük önem taşımaktaydı. Bugün ölçüt bütünüyle değişmiştir. Tersine esmeye başlamış olan rüzgarı kitleler içinde bir fırtınaya dönüştürmek mi, yoksa rüzgarı sistem içi yelkenlere doldurarak etkisizleştirmek mi? Bu iki seçenekten hangisinin gerçekleşeceği, artık sorunun düğüm noktasını oluşturmaktadır.

KİTLELER İÇİNDE FIRTINANIN KENDİLİĞİNDENLEŞMESİ

Canlıların evrimini olanaklı kılan, kimi yaşamsal etkinliklerin kendiliğindenliğidir. Herkes kendi kalbini otomatiğe bağlanmamış bir pompa gibi çalıştırmak zorunda kalsa, herhalde telefat büyük olurdu. Üstelik yürek pompasını çalıştırmaya odaklanmaktan kimsenin başka bir iş yapmaya takati kalmazdı. 

Türkiye’nin yeniden Atatürk Devrimi yoluna girmesi, kuşkusuz kendiliğinden gerçekleşmez. Ama bu, esen devrim rüzgarının kitleler içinde görece “kendiliğindenleşmesini” gerektirir. Gereksinim, Türkiye’nin yedi bölgesinin yedisinde de ve aynı anda, duyumsanan rüzgarın kendi kendini çoğaltmasına yol açacak bir toplumsal refleksin oluşturulmasınadır. Nesnel koşullar, bunun için uygundur. 

ÖRGÜTLÜ KRİTİK KÜTLE

O zaman sorun, bu bilinci temsil eden öncü gücün rüzgarı tetikleyecek örgütlü kritik kütleye ulaştırılmasında düğümlenmektedir. Türkiye’nin deneyimi, bu belirleyici eşiğe, ancak bütün milli güçlere her kademede kucak açmış olan İşçi Partisi ile ulaşılabileceğini göstermektedir. 2015, bu açıdan tarihimizde bir dönüm noktası olacaktır. 

Ülkemizde ABD’nin pusulası 70 yıldan beri kullanımdadır. Ben de herkese “Obama’nın pusulası”nı kullanmayı öneriyorum. Herkes kendine, ne yaparsa, Obama’yı ne kadar sevindireceğini sorup, mevzisini ona göre belirlesin. Ama elini de biraz çabuk tutsun.