Öcalan tam sekiz yıl sonra özgür kalacak!

Halkımızdan saklanıyor ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bebek katili Abdullah Öcalan’ın başvurusu üzerine 2014 yılının Mart ayında bir karar verdi.
Bu karara göre, cezaevinde geçirilecek süre ağırlaştırılmış müebbet hapislerde bile en fazla 25 yıl olarak kabul ediliyor; hiç kimsenin bu süreden daha fazla cezaevinde tutulamayacağı söyleniyor.
Gerekçe olarak da “cezanın, suçluları ıslah etmek ve topluma kazandırmak için” verildiğinin; ömür boyu hapsi öngören cezaların ise bir tür “idam” olduğunun altı çiziliyor.
***
Tek bir şartla:
Eğer sanık, içeride yattığı sürede suç işlemeye devam etmişse; işlediği yeni suçlardan yargılanır ve yeniden cezalandırılabilir.
Bu durumda süre bir “25 yıl” daha uzayabilir.
***
Gördüğünüz gibi iki sonuçla karşı karşıyayız:
Bir: Tutuklandığı 1999 yılından itibaren PKK’yı yönetmeye devam eden Abdullah Öcalan’ı, 1999’dan sonra işlediği “yeni suçlardan” dolayı mutlaka yargılamalıyız.
İki: Aksi takdirde bu bebek katilini, en geç sekiz yıl sonra, yani 2024’te “salıvermek” zorunda kalacağız.
***
İşin ilginci bu duruma koca ülkede itiraz eden iki kişi var:
Biri önceki gece Kral Çıplak’ta konuğum olan YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu...
Diğeri de ben! Yıllardır Öcalan’ın yeni suçları için, kendisine yardım eden cezaevi görevlileri, savcılar, bürokratlar, adalet bakanları, bakanlar kurulu üyeleri ve başbakanlarla birlikte yargılanması gerektiğini yazıp duruyorum!
***
Ömer Bey ise benden bir adım ileri gitti ve Öcalan’ın cezaevindeyken, yani 1999’dan sonra işlediği suçları (çocuk kaçırma ve cinayetler dahil) tek tek tespit edip Bursa ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılıkları’na suç duyurusunda bulundu.
Ancak bu başvurular, “kendisinin, işlendiği öne sürülen suçların doğrudan tarafı” olmadığı gerekçesiyle reddedildi...
O da üst organlara itiraz başvurusunu yaptı; şimdi sonucunu bekliyor.
***
Peki; Ömer Bey’in suç duyurularının işleme konulmamasının asıl nedeni ne?
Yukarıda yazdım:
Eğer bu yapılırsa; o zaman sadece Öcalan’ın değil, onun örgütünü içeriden yönetmesine olanak veren tüm bürokratların, yargı mensuplarının, onunla “açılım pazarlıkları” yapan hükümet üyelerinin, mesaj getirip götüren HDP’lilerin de yargılanması gerekecek...
İşte; siyasi iktidar sırf bu yüzden, “Öcalan’ın örgütünü içeriden yönettiği” iddiasının gündeme gelmesini ve dava açılmasını istemiyor!
***
Sekiz yıl dediğiniz nedir ki?
Bir de bakacaksınız 2024 olacak ve 40 bin kişinin ölümünden doğrudan sorumlu olan Öcalan tahliye edilecek; yandaşları da onu “kahraman” gibi karşılayacak!
***
Sevgili şehit aileleri, kahraman gaziler:
Eğer bu tabloyu yaşamak istemiyorsanız; Öcalan hakkında, “işlediği suçların mağduru ve hedefi” olarak siz doğrudan suç duyurusunda bulunun...
Bakalım AKP’yi ve HDP’yi korumak için Ömer Bey’in suç duyurularını taca atan savcılıklar, bu kez ne gibi bahaneler üretecekler?

MUTLULUK!
Türkiye İstatistik Kurumu geçen hafta bir anket sonucu açıkladı. Buna göre halkın yüzde 56’sı “mutlu” olduğunu söylüyordu.
Herkes gibi ben de inanmadım bu ankete... Kral Çıplak ekibini sokağa çıkardım ve önlerine gelen herkese, “Mutlu musunuz?” diye sormalarını istedim. Kamera kayıtları ortada:
Bizim anketteki mutluluk oranı TİK’in anketinden bile yüksek çıktı: Yüzde 80!
Herkes “mutluluğu” kendi koşullarıyla ölçüyor:
İşi var mı, aile hayatı yolunda mı, sağlığı yerinde mi; tamam!
Bir topluma “Biz” yerine “Ben” demeyi öğretirseniz sonuç da bu olur... Hergün şehit cenazelerinin yurdun dört bir yanına gönderildiği bir ortamda bile “Mutluyum” der...

GÜNÜN SORUSU
Hani; ABD yönetimi PYD’yi “terör örütü” olarak kabul etmiyor ya... Onlara yalanlama bu kez ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’den gelmiş... Ricciardone, PYD’nin PKK’nın bir parçası olduğunu söylemiş... Sorum ortaya:
Bu yabancılar neden görevdeyken değil de hep emekli olduktan sonra Türk dostu oluyor?

Korkunun adı yok!
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün tam Kısıklı’daki evinden
çıkmaya hazırlanıyormuş ki; polis, konvoyun geçeceği güzergahta asfaltın şüpheli bir şekilde kabardığını tespit etmiş...
Erdoğan’ın evinden çıkışı durdurulmuş, olay (!) yerine belediye ekipleri çağrılmış. Bölge, bariyerle çevirilmiş... İşçiler, bomba imha uzmanı polislerin kontrolü altında asfaltı kazmış...
Sonuç; trajikomik:
Kazılan asfaltın altı incelendiğinde görülmüş ki; asfalttaki kabarmaya, rögar kapağından taşan su neden oluyormuş!
Polis derin bir nefes almış ve Cumhurbaşkanı’nın korumalarına haber vermiş... Konvoy da bir süre sonra hareket etmiş!
***
Korkunun adı, makamı, mevkii yok!
İki bin korumanız olsa da rögar kapağından taşan suyun esiri olabiliyorsunuz!

156+247!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Sıra Kütahyalı okurumuz Selimhan Tuğtepe’de...
***
“Abdullah Bey...
Cumhurbaşkanlığınız döneminde size pahalı mücevherler hediye eden Suudi Kralı hiç aklınıza geliyor mu? Hani; Ankara’ya geldiğinde Anıtkabir’i ziyaret etmeyi reddeden o şımarık Arap zengini...
O artık yok Abdullah Bey...
Onca saray, para, pul; ona bile yar olmadı...
Hepimiz bir gün gideceğiz. Yeter ki başımız dik olsun. Vereceğimiz hesapları bu dünyada vermiş olalım.
Sizin bu konuda hiç de rahat olmadığınızı düşünüyorum.”

GÜNÜN İSYANI
Cumhurbaşkanı, dün Ensar Vakfı’nın toplantısında konuşmuş: “Başbakanlığım sırasında, ‘Dindar nesil yetiştireceğiz’ dedim; birileri çılgına döndü. ‘Bir başbakan böyle konuşamaz’ dediler. Niye konuşamayacağım? Hedefimi böyle belirlemişim.”
İsyanım kendisine:
“Dindar nesil yetiştireceğiz” demediniz; “Dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” dediniz. Biz de buna itiraz ettik. Ne oldu yoksa “kindar nesil”den vaz mı geçtiniz?