Ödül vermenin kolaylığı

Ünlü yazar George Bernard Shaw, canının sıkıldığı bir gün, on yakın arkadaşına “tebrik ederim” diye bir kart atar. Bir süre sonra her birinden “teşekkür ederim” diye bir yanıt alır. Ama hiçbir arkadaşı ona, “beni niye tebrik ettin” diye sorma gereğini duymaz.

Bizim kimi film festivallerimizle üniversitelerimizin, gelişigüzel ve de cömertçe dağıttığı ödüller anımsandığında buna benzer bir durum ortaya çıkıyor.

Örneğin sinemamızın yüzüncü yıldönümü nedeniyle ödül alamayan tek bir sinemacı kalmadı dersek abartmış sayılmayız. Hatta kimi sinemacılar üç-dört ay içinde, tek bir ödülle yetinmeyip, on-onbeş ödül birden aldılar. Artık ödül vermek neredeyse film festivallerimizin rutin etkinliklerinden biri haline geldi. Bu tür ödüllendirmelerdeki geçerli tek kıstas; başarı, liyakat ya da o sanat dalına katkıları değil, aksine o meslekte harcanan yıllar ile filmografilerindeki (nitelik değil) nicelik öncelik oluyor. Ödüller öylesine ayağa düştü ki, bir festivale konuk olarak davet ettiğiniz kimi sanatçılar “ödül vermezseniz gelmem” bile diyebiliyor. Kimi sanatçıları festivale getirmenin tek yolu, ödül vermek... Bu ödül, ister yaşam boyu onur, ister hizmet ve emek ödülleri olsun, hiç farketmiyor. Yaşlılara emek, gençlere ise umut vadeden yetenek ödülleri bol keseden dağıtılıyor. Kimi festivalleri iki ya da üç ödül kesmiyor, yedi sekiz deneniyor.

GELİŞİGÜZEL DAĞITILMAMALI

Bir sanatçının başarısının ödülle taçlandırmasından daha güzel ne olabilir ki? Ama bu denli gelişigüzel, üstelik yedişer yedişer dağıtılınca ne ödülün önemi oluyor, ne de sanatçıya verilen değer ortaya çıkıyor. Sonuçta ödül verilmesine değil, ödüllerin bu denli gelişigüzel dağıtılmasına karşı olduğumuzu da belirtelim.

Sinema alanında bu denli dağıtılan ödüllerin bir benzeri -hatta daha abartılı ve gelişigüzel olanı kimi üniversitelerimizde yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un teknikle ilgili bir üniversitesinde dağıtılan ödüller bu türdendi. Bir teknik ile ilgili bir üniversite hangi dallarda ödül dağıtıyor derseniz? Hayır bilemediniz, dağıttığı onlarca yılın ödülünde kendi konularıyla ilgili tek bir dal bile yok. Çoğunlukla magazin bağlamlı, görsel medyaya yönelik ödüller. Sanki bu ödülleri dağıtan teknikle ilgili bir üniversite değil de, magazin yazarları derneği.

Peki; ciddi bir üniversite, kendi dalında, örneğin yılın en iyi mimarı, mühendisi vs yerine,  çoğunlukla TV programlarına yönelik bu ödülleri hangi nedenlerle böylesine cömertçe ve de gelişi-güzel dağıtma gereksinimi duyar? Ya da bir üniversite, haberlere, popüler programlara en kestirme yoldan nasıl girip de adından söz ettirir? Elbette ki, bilimsel araştırmalar, uluslararası makaleler, ortaya koyduğu yapıtlar ya da bilimsel buluşlarıyla değil. Çünkü onların haber değeri yoktur. Haber olması için, ekrana ve onun kişilerine oynamak gerekir.

Bereket versin ki tüm üniversitelerimiz böyle değil. Onlar; magazin dalında verdikleri ödüllerle kendilerinden söz ettirmek yerine, yetiştirdikleri öğrencilerle övünmeyi tercih ediyorlar. Ama bunların da sayısı öylesine azalıyor ki...