OFAC ve yaptırımlar!
ABD Başkanı Trump ile T. Erdoğan’ın iki bakana uygulanan yaptırımların karşılıklı olarak kaldırılması için geçen gün yaptıkları açıklanan telefon görüşmesi önemli. Önemi, T. Erdoğan’ın Halkbank ile ilgili soruşturmanın ortadan kaldırılmasını istediği yönündeki haberlerden kaynaklanıyor. Çünkü ABD’nin bir yandan AB’ye, Rusya’ya, Çin’e ve Türkiye’ye rağmen İran’a yönelik yeni ve tek taraflı yaptırımları devreye sokarken, Türkiye’ye karşı bu konuyu bir koz olarak kullanmak isteyeceğinden endişe ediyoruz doğrusu.
Esasında, ABD’nin bu tür konuları, dış politikasının bir aracı olarak kullandığı ve/veya kullanmaktan çekinmediği de bilinen bir gerçek.
ABD bir taşla iki kuş vurmayı amaçlayabilir. Hem Türkiye’yi İran’a karşı ambargosuna katılmaya bu suretle mecbur edip, hem de Halkbank konusunu elinde koz olarak uzun süre tutmak isteyebilir.
Onun için bu konunun zamana yayılması, sonuca bağlanmadan ucunun açık bırakılması Türkiye’nin aleyhine olacaktır.
Bilinmektedir ki, ABD, Hazine Bakanlığına bağlı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC) geçmişte çok sayıda başka farklı ülkelere olan yaptırımları ihlal ettikleri gerekçesiyle cezalar kesmişti.
ABD’de bugün yapılacak olan ara seçimlerden Trump başarı ile çıkmaz ise, ABD yargısı ve bürokrasisinin bu konuda daha da bağımsız ve katı davranma olasılığı da mevcut.
ABD, yaptırımlarını dikkate almayan ve ihlal eden bankalara bugüne kadar büyük cezalar kesmiş durumda.
Son 10 yıldaki bu tür cezaların bir kısmı aşağıdaki tabloda görülmektedir:
Bir kısmını yukarıda listelediğimiz cezalar, görüldüğü üzere, milyar dolara kadar çıkıyor. O nedenle T. Erdoğan’ın Trump’la görüşmesinde - Halkbank soruşturmasının- ortadan kaldırılmasına yönelik talepleri son derecede önemlidir. ABD’nin bu konuyu oyalamadan-uzatmadan Türkiye’nin talepleri doğrultusunda bir karar vermesini umut ve arzu ediyoruz bizler de...
Çünkü T. Halkbankası Türkiye’nin sayılı, köklü ve önde gelen bir Bankasıdır. Esnaf ve KOBİ’ler başta olmak üzere, Türk ekonomisine, sanayisine ve ticaret hayatına önemli ve değerli katkılar yapmış, kurumsal kimliği oturmuş, gelenekleri ve 80 yılı aşan tarihi ile Türk Bankacılık Sisteminin devleri arasındadır. Gelin görün ki, bu dev Bankanın yönetimine, niteliksiz-çapsız-şaibeli, partizanlık ve yolsuzlukla anılan isimlerin ardı ardına getirilmesi nedeniyle, banka, hiçbir biçimde haketmediği büyük bir itibar ve imaj zedelenmesine uğradı, hala da uğruyor maalesef.
Nitekim, T. Halk Bankasının Genel Müdür Yardımcısı ABD’de ağır yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları ile önce tutuklanan sonra itirafçı olan Rıza Sarraf (Reza Zarrab) davası kapsamında 32 ay hapis cezasına çarptırıldı ne yazık ki. Türkiye Cumhuriyetinin kamusal sermayeli köklü bir bankasının, Genel Müdür Yardımcısına yönelik bu mahkumiyet olayı, münferit ve kişisel bir hadise değildir.
T. Halkbankasının 2010-2015 yılları arasında milyonlarca dolar, usul ve yasa dışı ticarete, kara para transferine ve bankacılık dolandırıcılığına, Rıza Sarraf ile birlikte kurumsal olarak katıldığı ve sorumlu olduğu iddia edilecektir belki de. ABD’ye bu işlemlerle, Türkiye’ye karşı kullanabileceği çok sakıncalı bir koz verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin itibarı ve Türk Bankacılık Sistemi açısından çok büyük ve vahim gelişmelerle karşı karşıya kalma riskimiz hala var. Böyle şeylerin olmasını inanın hiçbirimiz istemeyiz ve arzu etmeyiz. Çünkü mevzubahis olan; Türkiye Cumhuriyetinin itibarı ve Ekonomisinin istikrarıdır.
Ama üzücü olan, koca çınar, Türk ekonomisinin vefakâr kurumu, Milli bankamız T. Halkbankası, gözü kara, niteliksiz-partizanlığa ve usulsüzlüğe bulaşmış yöneticiler ve iktidarlar yüzünden ağır bir töhmet altına sokuluyor ve imajı yerle bir ediliyor. Buna neden olanlara bir kez daha yazıklar olsun diyoruz.