Öfke biriktirmek

Kamuoyu yoklamalarına göre, Türkiye’de iktidarıyla muhalefetiyle bütün partiler ya oy kaybediyor ya da yerlerinde sayıyorlar. Ak Parti’deki oy kaybının başlıca iki nedeni var. Birincisi, dışarıdan sıcak para denilen borç para bulup iç piyasaya pompalamaya dayalı sahte refah ve tüketim ekonomisinin sürdürülemez hale gelmesi. Bu yapısal krize pandeminin etkileri de eklenince halk yoksullaşmaya başladı. Borçlanarak gelecekteki kazançlarımızdan yediğimiz yıllarda Ak Parti’nin oyları rekorlar kırıyordu. Şimdi oyların erimesi normaldir. İkinci neden, Babacan ve Davutoğlu’nun sınırlı kalsa da bir miktar oyu bu partiden ayırmış olmaları.

Şaşırtıcı olan, hükümet açısından böylesi dezavantajlı koşullar altında muhalefet partilerinin de oy kaybetmesi. Bu manzara sadece ekonominin değil, Türk siyasetinin de kriz yaşadığını gösteriyor. Siyasette en çok hatayı en çok güç kullananlar yaparlar. Muhalefetteki partilerin hükümet partisinden daha fazla hata yapma şansı yoktur. Demokratik rejimlerde muhalefet partileri, hükümeti eleştirirken kamu adına denetim işlevini yerine getirirler. Ama muhalefetin amacı denetleme değildir. Partiler iktidar olmak için kurulurlar ve iktidar olmaya hizmet etmesi için eleştiri yaparlar.

Bugün Türkiye’deki seçmen manzarasının kanıtladığı gerçek, eleştiri yapmanın iktidar olmak için yetmediğidir. Muhalefetin en çok oy alan iki partisi olarak CHP ve İyi Parti’nin siyaset tarzına bakıldığında, salt reddiye, kınama, itiraz vb. üzerinden ilerleyen bir eleştiri tarzının hâkimiyetini görmekteyiz.

Bazı ülkelerde seçmen oyları iki büyük parti arasında salınır. İngiltere veya ABD’deki iki partili sistemlerde ana muhalefet partisinin topladığı güç, esas olarak hükümetin hatalarından gelir. Kazananı tayin edecek birkaç puanlık oy kayması, hükümetin hataları karşısında fikir değiştiren seçmenin ana muhalefete oy vermesiyle sağlanır. Böylece, bir veya iki dönem (yani hükümetin yeterince hata biriktirmesi ve bunun seçmende karar değişikliği yaratması için gereken süre) içinde sıranın size gelmesini bekleyebilir, bu süre içinde bol bol eleştiri yaparsınız.

Türkiye gibi çok partili sistemlerde ise seçmen ikiden daha fazla parti arasında bölünmüştür. Siyasal hayata dört, beş veya daha fazla parti ağırlıklarını koymuş durumdadırlar. İktidar olmak, salt eleştirmek, seçmenin bir kısmının hükümetin hataları karşısında karar değiştirmesini sağlamak ve otomatikman size yönelerek tahterevalliye binme sırasının size gelmesini beklemekle gerçekleşmez. Bir partinin iktidar olabilmesi hükümetin yanlışlarının teşhir edilmesinin otomatik sonucu değildir. Bundan daha fazlası gerekir. CHP ve İyi Parti gibi partiler daha fazlasını yapmıyorlar.

Son örnek tank tartışması oldu. Çeşitli ambargolar nedeniyle Altay tankının üretimi beklenen tarihten öteye sarktı. Muhalefet partileri “18 ayda teslim edilecek demiştiniz, nerede tank” diye sordular. Kamuoyu yoklamalarına yansıyan sonuçların gösterdiği üzere bu tür eleştiriler iktidar için oy toplamaya yetmiyor. Çünkü seçenek göstererek yapılmıyor. Biz iktidarda olsak o ambargoları şu yoldan deler, Altay tankını şu yöntemle yapardık diyen bir tarz değil bu. Seçenek üretmeksizin sadece olumsuzlayan, her şeyin kötüye gittiğini, ülkede hiçbir şeyin iyi olmadığını söyleye söyleye kendi tabanlarını kendi ülkelerinden nefret ettiren bir tarzla karşı karşıyayız. Bu partiler hükümetin yanlışlarına rağmen, ondan daha iyi yapabileceklerine dair bir güven vermiyorlar. Ancak bu tarzın bir hata değil, bir strateji olduğunu söyleyebiliriz. Görünen o ki, Ak Parti’yi toplumu kutuplaştırmakla eleştirmelerine rağmen, bu partiler kendi tabanlarını öfke, karamsarlık ve mutsuzluk aşılayarak konsolide etmeye çalışıyorlar.

Bugün CHP ve İyi Parti yönetimleri ile bazı muhalif medya mecralarının, kendi tabanlarına sadece öfke biriktirmelerine yönelik tarzda seslendikleri görülüyor. Bu öfke birikimi başlangıçta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti’ye karşıydı. Seçenek üretme kabızlığı içinde iktidar umutları kaybedildikçe karamsarlık ve öfke giderek kendi ülkelerine yönelik bir duygusal kopuşa dönüştü. Milli başarılarla bile sevinemeyen böylece paradoksal olarak dönüp yine Ak Parti’ye hizmet eden “Atatürkçü ve milliyetçi” tuhaf bir muhalif kitle oluşturuldu. Rand Corporation raporunun Türkiye’de iktidar değişikliği için öngördüğü hareketleri ve yaratıcı yıkıcılık senaryolarını hatırladığımızda yapılan işin seçenek üretebilme yetersizliğinden kaynaklanan muhalefet etme hatası olmadığı söylenebilir. Yıkıcı eylem öfke birikimi gerektirir. Şimdi yapılan iş öfke biriktirmektir.