Of’lu kanı!!

Üzüntü ile söylüyorum ülkemizin çoğu insanlarının geldiği nokta donanımları ile doğru orantılı değil. Türkiye’nin en can alıcı kademelerinde olması gerekli insanların olmadığını biliyoruz maalesef. Binlerce değil, on binlerce insan var. Yukarıdan aşağıya bakıp düşününce açıkça görülür. Bütün işlerimiz sarpa sarıyor. Bence kalkınmış ülke olmayıp da kalkınmakta olan ülke olmanın nedeni bunun altında yatar.

Hepimizin bildiği gibi anlı şanlı bir Federasyon Başkanımız var. Acaba bu başkanımız daha önceleri böyle bir noktaya geleceğini düşünmüş müdür? Ya da bu noktayı ne kadar hak edecek kadar spordan gelmiştir? Hiç sanmıyorum. Bu nedenle de çok yanlış yapıyor.

Geçenlerde Sansal Büyüka’nın gazetesinde Başkanla yapılan röportajı görmüşsünüzdür belki. Baştan aşağıya iki tam sayfa, sıkış sıkış, renkli posterle dolu bir röportaj tabii konu spor. Özellikle de futbol. Başkan kendisine taraflı diyenlerin karşısında savunmasını şöyle yapıyor;

“-Federasyon başkanı olarak herkese karşı eşit mesafedeyim. Neden Fenerbahçe’ye yakın olmalıyım? Bir kere ben Beşiktaşlıyım. Galatasaray ve Fenerbahçe’ye de saygı duyarım. Büyük camialar. Benim eşim Of’lu. Çocuklarım, Karadeniz kanı taşıyor. Ben de İnegöllüyüm. Bursaspor’a da mesafem aynı” diyor. Bu açıklamadan sonra düşündüm. Acaba Karadenizlilerin bilhassa Of’luların kanları değişik mi? Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı. Karadeniz kanı nasıl bir kandır? Her bölgenin kanı ayrı mıdır? Ben de Doğu kökenliyimdir ama kanım sadece (RH+) olarak ifade edilir. Başkanın böyle bir sözcük kullanması, bölgeciliğin, kahramanlığın, cesaretin ve dürüstlüğün belirtilmesi doğrultusunu ifade etmek için sanıyorum. Kısacası bu ifadeler, bölgecilik ve üstünlük ifadesi olarak kullanıyor. Bilinçten ve bilimden uzak bir düşünce ayrıca Atatürk ilkelerine de ters bir bakış açısı. Aslında gereksiz bir söylem. Belirli yönetim kademelerine gelmiş olan insanların verdikleri röportajlarda biraz dikkatli olmaları ve kullandıkları sözcükleri özenle seçmeleri gerekir. Karadeniz’de özellikle Of’lu kanı değişik mi? Buna ben gerçek yanıtı veremem. Hematologlar ve sosyal bilimciler daha iyi bilir. Çizmeden yukarı çıkmayayım. Aslında yaşadıkları coğrafya ve iklim koşulları nedeniyle Karadenizlilerin fiziksel yapıları, davranışları ile değişik özellikleri olduğunu düşünür takdir de ederim. Ama hiçbir zaman kanlarının değişik olduğunu düşünmedim şimdiye kadar. Garip bir ifade bence bu.

Bundan sekiz on yıl önce Kadıköy Dereağzı Kalkedon tesislerinde Galatasaraylı yaşlı arkadaşlarla birlikte antrenman yapıyoruz. Karadeniz bölgesinden olan birisi ile sohbet ederken, babası ile ilgili bir şey anlattı. Çok şaşırdım. dondum kaldım. Baba, savcılıktan emekli imiş. Şimdi ne yapıyor? Dedim. “Gemi yapıyor da. Başka ne yapacak ki” dedi. Ben de zannettim ki vakit geçirmek için ufak bot yapıyor. Oysa adam, Kadıköy-Karaköy arası işleyen yolcu motoru yapıyormuş. Kullandığı materyal de amatör işi üstelik. Savcılık neresi? Gemi inşa mühendisliği neresi? Emeklilik yaşındaki cesarete ve azme bakın. Gelin de takdir etmeyin. Takdir ediyorum da kanlarının değişik olduğunu düşünmüyorum.

ELİ NIEGO

Eli Niego, bilmem bilir misiniz, kimdir? Fenerbahçe’nin atlet olan kongre üyelerinden biriydi. Geçtiğimiz hafta hayata gözlerini yumdu. Maraton koşardı Eli. Büyük koşucu değildi ama büyük Fenerbahçeli idi. Azınlıklardandı ama ülkesini çok severdi. 1961 yılında İstanbul-Ankara arasında 450 km koşarak maraton bayrağını o yılların Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e takdim ettiği hiç unutulmaz.

Zaman zaman veteranlarla antrenman maksadıyla kros yaparlardı. Ayrıca Fenerbahçe’nin 100. yılında 1907 Derneği’nin düzenlediği yine bir İstanbul-Ankara koşusuna da katılmıştı. O günler “Ben de Ankara’ya koşacağım” demişti, ben de espri olsun diye “Otobüsle mi koşacaksın?” demiştim.

Ölümü karşısında Fenerbahçeliler çok üzüldü. Medya pek ilgilenmedi bu konu ile.. Ölüm haberi ve resimleri pek çıkmadı ama Fenerbahçeli taraftarlar onun cenazesine katıldı. İşin ilginç yanı, Fenerbahçe’de ölen kişilerin yazılarını ben yazardım. Bu defa Eli hakkındaki yazıyı çok sevdiğim Hıncal Uluç yazdı. Ben de ondan esinlendim. Kendisine çok teşekkür ederim bu duyarlılığından ötürü...

FENERBAHÇE YA ŞAMPİYON OLACAK YA ŞAMPİYON OLACAK

Fenerbahçe çekindiği Gaziantep maçını 5-0 gibi güzel bir skorla kazandı. Kolay olmadı kazanması. Özellikle ilk yarı Gaziantep’in golleri kaçmasaydı sonuç daha değişik olabilirdi. Bu sonuç, Fenerbahçe’nin şansı ya da Gaziantep’in şanssızlığı gibi yorumlanmamalı. Futbolun şans olduğuna inanmam ama bazı azizlikleri de vardır. Bunu da kabul ederim. Fenerbahçe’nin elinde ünlü futbolcular var. Hepsi deneyim sahibi ve de gole dönükler. Bu büyük futbolcuların ayağına gelen toplar genellikle gol oluyor. Gaziantep’in ise kadrosunda evrensel şöhretli futbolcuları yok. Golleri acemice harcadılar.

Fenerbahçe, bu yıl ya şampiyon olacak ya da şampiyon olacak. Başka şekli yok gibi görünüyor. Fenerbahçe yönetiminin isteği de bu. Ancak, Fenerbahçe’nin kendi içinde de dışında da mücadeleleri var. Üstelik de Fenerbahçe’nin bir milyon üyelik projesi ve kurumsallaşması sorunları da var.

Zamanında yaratmış olduğu Frankeştaynlar, şimdi Aziz Yıldırım’ı yıpratmaya çalışıyorlar. Hattâ yasal olarak kurulmuş tepki dernekleri var. Bu dernekler vasıtası ile tribünlerde sözüm ona muhalefet yapıyorlar. Tribünleri ateşliyorlar.

Aziz Yıldırım’ın diğer kulüp başkanları ile mücadelesi, ‘Başkanlar Birliği Toplantısı’ ile ters düşmesi, basın ile polemik halinde olması psikolojik gerilime sebep oluyor. Bütün bu şartlar alt alta sıralandığında şampiyon olmak bir hayli zor gibi ama şartlar ne olursa olsun Fenerbahçe takımı şampiyon olmaya da mecbur görünüyor. Çünkü Başkanları bunu çok istiyor.

Eğer bana sorarsanız “Fenerbahçe şampiyon olabilir mi?” diye, olabilir çünkü elinde diğer rakiplerinden daha iyi futbolcular var. Ancak, bu avantajla beraber Fenerbahçe’yi bu yola götürecek şampiyonluk disiplini içinde değiller. Sık sık sarı ve kırmızı kart görüyorlar. Hele kaleci Volkan, söylendiğine, yazıldığına göre soyunma odası tünelinde öfkeli konuşmalar yapıyor. Ne gerek vardı ki bütün bunlara? Kim sağlayacak bu disiplini? Bizim İsmail hocamız takıma bu yönden henüz hakim değil. Eksik futbolcularımızı tribünlerden toplayarak kazandığımız maçları ve şampiyon olduğumuz dönemleri hatırlıyorum da içim burkuluyor adeta.