Oğuz Tansel 100 yaşında
Oğuz Tansel’in ömrünün son yılları Ankara’da geçti, kendisiyle 1977 yılında TDK Çocuk Yazını Ödülünü kazandığı günlerde tanıştık, Türk Dili dergisi için bir de söyleşi yaptım onunla. Altmışlı yaşlardaydı; o gün yaşlı bulduğum, bu gün genç saydığım bir yaşta... Benim yeni yeni dergilerde adımın göründüğü yıllar, yani toy zamanım. Yoksa, ağır ağır rakısını yudumlarken, bir ara “Kemal Bey, başarısızlıklar beni içime kapatıyor,” dediğinde, hazır sorularımın dışında bu yönde sorular da sorardım. Başarılı bir insanın, güzel işler yapmış bir insanın başarısızlık duygusu yaşaması ne acı... Bu gün olsaydı onun iç dünyasını biraz daha anlayabileceğim sorular da sorardım. Ayrancı’daki evinde söyleşirken, dille ilgili bir soruma verdiği şu karşılığı sonra Dil Hurafeleri adlı kitabıma da aldım:
“Anadilin inceliklerinin en iyi masallarla verilebileceği kanısındayım. Yazı dilinde pek kullanılmayan, benim kullandığım o sözcükleri, yöresel de olsa halkımız kullanmaktadır. Sözcükler unutulabilir, ama eskimez diyorum. Öğretmenim Ataç, ‘Sözcüklerin güzeli çirkini olmaz,’ derdi. Bir sözcük türetmek gerekince önce Derleme, Tarama sözlüklerine bakmalıyız. İstediğimiz sözcüğü bulursak onu kullanmalıyız; bulamazsak dilimizin kurallarına göre türetmeliyiz...”
TÜRKÇENİN YAŞADIĞI TALİHSİZLİK
Yaşar Kemal’lerin, Fakir Baykurt’ların, Oğuz Tansel’lerin, daha öncesinden Memduh Şevket Esendal gibi yazarların dil konusundaki tutumunu anlamak için Türkçenin başına gelenleri iyi anlamak gerekir. Türkçenin geçmişte yaşadığı talihsizliği kısaca şöyle anlatayım: Osmanlının “lisan-ı avam” aşağılaması yüzünden bizim tarihimiz ölü sözcükler mezarlığına, coğrafyamız yarı ölü sözcüler mezarlığına döndü. Ataç’ın da dediği gibi, Osmanlı aydını, halk diline, konuşma diline kulak vermeden önüne koyduğu yabancı sözlüklerle yapay bir yazı dili kurdu. Bunun sonucu olarak geçmişte kocaman bir dil mezarlığı bıraktık. Türkçe, bu halkın geçek dili, çarşıda pazarda, köyde kasabada kullanılan dilimiz edebiyat ve bilim dili olamadı. Anadolu’da dil dışı kalmış bir dil, Türkçe dışında kalmış bir Türkçe ortaya çıktı. “Yabaneri”nin “maganda”, “uluhatun’un “first lady”, “birili”nin “hemşeri” karşılığı olarak 13. yüzyıl metinlerinde kullanıldığını, bunlar gibi daha nice örnekleri Türkçe üzerine yazdığım kitaplarımda anlattım. Hele o “siskırı,” “pekmezköpüğü” gibi bayıldığım renk adları... Oğuz Tansel gibi yazarlar bu gün Anadolu’da can çekişen, kısa zamanda da dil mezarlığını boylayacak olan sözcükleri yapıtlarında kullanarak yeniden canlandırdılar. Oğuz Tansel “hızarcı” demez “bıçkıcı” der, “beraber” demez “bilece” der, işaret demez, “im” der...
Bu değerli ozanı, masal ustasını doğumunun 100. yılında Ankara’da Bombus Kültür Merkezi’nde andık. Kızı Prof. Dr. Aysıt Tansel, babasının örgütçü yanını da anlattı. 1960’lı yıllarda Konya gibi bir yerde Türkiye İşçi Partisi’nin örgütlenme çalışmalarında önemli sorumluluklar üstlendiğini söyledi. Oğuz Tansel’in bedeller ödemiş, yurtsever bir aydın olduğunu kızından dinledik.