Oksijen Laiklik (2) -(TAMAMI)

Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, üniversite yerine medrese, fakülte yerine mektep kurulmasını isteyen Kırklareli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Teoman Duralı hakkında TBMM’ne soru önergesi vermiş. YÖK bu konuda bir soruşturma gereği görmemiş.

Turgut Dibek’in konuyla ilgili açıklaması şöyle: “MEB ve YÖK kanunları ile Anayasa maddeleri aleyhinde açıklama yapan bir dekana soruşturma açılmasına gerek yokken, Ordu Üniversitesi Rektörü oda kapılarına mensupları oldukları sendikanın afişini asan öğretim üyelerine soruşturma açılmaktadır. AKP’nin üniversiteleri kendi zihniyetlerine göre açıklama yapana, yaptıkları açıklama yasa ve anayasaya aykırı bile olsa “hoşgörü” çerçevesinde değerlendirilirken, istemedikleri görüşleri dile getirenlere hemen soruşturma açmaktadır. Bu AKP adaletidir.”

***

Tam anlamıyla Cumhuriyet ve devrim yasaları (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) karşıtı bir davranış. Dekanın sözleri düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamına giriyorsa, afiş asma bir milyon kez o özgürlüğün içinde yer alır.

Anayasa Mahkemesi Başkanı uyarıyor (!)

Kayseri’de yapılan Yeni Anayasa Sempozyumu’nda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç şunları söylemiş.

“Laiklik kavramının evrensel anlayıştan kopartılarak keyfi ve ideolojik yorumlara açık hale getirilmesi mağdur ve mazlum bir kitlenin doğmasına yol açmıştır. Devletin tüm inançlar karşısında eşit uzaklıkta durmasını öngören laiklik anlayışı, bizdeki uygulamayla ayrışmaya ve çatışmaya ivme kazandıran bir fonksiyon üstlenmiştir. Devlete ait olan bir kavramla, birey ahlakını laikleştirmeyi ve dinsel duygularını kalplerine kilitleyerek hayatına engel olmaya çalıştık. Başarısız olan bu uygulama gönüllerde ayrılık dışında hiçbir kazanım sağlamadı.” (Radikal, 16.03.13)

***

Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın “Biz” dediği kim? Bay Haşim Kılıç’ın dünkü ve bugünkü yazılarımı okuyacağını sanmam. Ama bir hayır sahibi kendisine bu yazıları mutlaka okutmalı ve bu sayede Anayasa Mahkemesi Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dininin “İslâm” olduğuna dair maddenin anayasadan çıkmasını, bunun yerine “Laiklik” ilkesinin girmesini sağlayan Cumhuriyet ideologlarından biri olan Mahmut Esat Bozkurt’un laiklik hakkındaki düşüncelerini öğrenmiş olur.

Bay Haşim Kılıç galiba bilmiyor: 1923 ile 1946 arasında uygulanan laiklik anlayışı A’dan Z’ye kadar evrensel laiklik anlayışıyla uyumludur. Laiklik karşıtları, ülkemiz anayasa ve yasalarında laikliğin açık-seçik tanımlanmadığını iddia edeler. Safsatadır! Mevcut Anayasa’nın 174. maddesinin koruması altında bulunan Devrim Yasaları laikliğin tanımını yapmakta ve din ve inanç özgürlüğünün sınırlarını çizmektedir.

Bay Haşim Kılıç “Devletin tüm inançlar karşısında eşit uzaklıkta durmasını öngören laiklik anlayışı, bizdeki uygulamayla ayrışmaya ve çatışmaya ivme kazandıran bir fonksiyon üstlenmiştir” diyor. Acaba Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Sünni ayrımcılık yapmasını, Alevileri yok saymasını mı eleştirmektedir? Eleştiriyorsa, haklıdır çünkü ülkeyi yöneten sağ hükümetlerin tamamı Sünni/Alevi ayrımcılığı yapmıştır. Alevilerin toplumsal baskı altında tutulmasına göz yummuştur.

“Devlete ait olan bir kavramla, birey ahlakını laikleştirmeyi ve dinsel duygularını kalplerine kilitleyerek hayatına engel olmaya çalıştık. Başarısız olan bu uygulama gönüllerde ayrılık dışında hiçbir kazanım sağlamadı” demek ne demektir Allahaşkına?

Laiklik en basit tanımıyla devlet ve din işlerinin birbirinden ayrılması anlamındadır. Ama birey ahlakının laikleşmesi, yani bireyin laik yasalara saygılı olması anlamına gelmez mi? Laik ve demokratik bir cumhuriyette bir İslamcının laik yasalara karşı çıkmaya, yok saymaya, çiğnemeye hakkı var mıdır?

Evrensel laiklik dinsel duyguları kalplere kilitler. Kalbin kapakları açılırsa Müslüman birey ne yapacak?

Anayasa Mahkemesi Başkanı ne yazık ki tutucu bir Diyanet İşleri Başkanı gibi, AKP milletvekili olmuş İslamcı bir militan gibi konuşuyor. Bir Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın “laiklik” konusunda bireysel görüşlerini açıklama özgürlüğü yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi cumhuriyetin ve ilkelerinin savunulduğu bir kaledir. Böyle olması gerekir.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın eşi başını türbanla örtmeyi tercih etmiş. Bu tercih modern İslamcılığın simgesi olmamış olsaydı bir sakıncası olmazdı elbette. Kuran’da yeri olmayan türban örtüsünün kamusal alanda engellenmesinin ve denetim altına alınmasının zulüm olarak algılanması sapkın bir özgürlük anlayışıdır.

1923-1946 yılları arasında, Müslümanların özgürce ibadet etmeleri hiçbir şekilde engellenmemiştir. Ama laik bir cumhuriyette dinin hiçbir imtiyazı olamaz.

Bireyin ahlakı (inancı gereği) laikleşmeyebilir, ama laik düzene saygı duyacak! Duygularını içinde tutup bunları dünyaya nizam vermek için kullanmayacak. Olması gereken bu zaten. Ama Bay Haşim Kılıç dünyayı laik aklın değil şeriatın düzenlemesini istiyor.