Okullarda Kayıp Dili Konuştuk

kemalates77@gmail.com

AKP iktidarının Ortaçağ’a dönüş yolculuğu Osmanlıcayla başladı, yani eski yazıyla... Anımsayacaksınız, Osmanlıca dersleri ilkin 2003 yılında Sosyal Bilimler Lisesi adıyla kurdukları okullarla girdi ortaöğretime. Sanıldı ki bununla kalacaklar; öyle olmadı, sonra bütün liselerde eskiyazı okutulacak dendi; sonra yetmez, Arapça da olacak dediler. Ve daha sonra liseler yetmedi; Arapça, ilkokula değin indirildi. Sırada anaokulları... Sonra da bütün liseler imam hatip...
Osmanlıca öğrenip dedelerimizin mezar taşlarını, dedelerimizden kalan mektupları okuyacaktık. Bu dersler epeydir okutulduğuna göre, kim bilir hangi mezar taşlarının, hangi mektupların gizleri çözüldü. Akar akıllı entellerden bunlara inananlar, destek verenler az değildi. “Canım,” diyordu Fatih Altaylı, “Gençler ehvenişerin anlamını bilmiyorlar.” Ehvenişer Latin yazısıyla öğretilemezmiş gibi... Şimdi soruyorum Altaylı gibilere: İlkokulda çocuğunuzun Arapça öğrenmesini istiyor musunuz?

DALKAVUK AYDINLARDAN KORK

Cumhuriyet öncesine dönüşün ilk provalarıydı bunlar. 2004 yılında Star’da, Cevizkabuğu programında o zamanki Milli Eğitim müsteşarıyla bu konuyu tartışacağız. O günlerde bir tek Cevizoğlu ilgilendi bu konuyla. Hulki Bey, müsteşar, ben programdan önce çay içiyoruz. Sayın müsteşarın önünde bir dosya, belli ki biraz sonra ekrana çıktığımızda söyleyecekleri, bu dosyada... Arada bir dosyaya göz ucuyla bakıyorum: En üstte A-4 boyutunda beyaz bir kâğıda isimler yazılmış, uzunca bir liste... Kimler yok ki? Hilmi Yavuz, Alev Alatlı, Murat Belge, Taha Akyol, İlber Ortaylı ve daha nice şaşacağınız, solcu ya da liberal bildiğiniz birçok yazar. Biraz sonra yayına girdiğimizde, müsteşar, kendilerini destekleyen bu aydınların listesini okuyarak sözlerine başlayınca, şu dizeler geldi aklıma: Meşhurdur ki zulmden olmaz cihan harap / Eyler anı müdahane-i aliman harap. İzzet Molla, dünyayı zalimin zulmü değil, bilginlerin dalkavukluğu yıkar, diyor. Tam da bu günler için söylemiş! Ortaçağ’a giden ilk adımları akar akıllı aydınlarımız dalkavukça karşıladılar. Osmanlıcanın arkası Arapça, Arapçanın arkası şeriat ve IŞİD...

KAYIP DİL VE SAKLI SÖZLÜK

Arapça, Farsça, Osmanlıca, Türkçeyi bilim ve edebiyat dili dışına itti. Osmanlı, halk dilini “lisan-ı avam” diye aşağıladı. Nurullah Ataç “kayıp bir dil”den söz eder, unutulmuş bir dilden. O kayıp dili göstermek, yeniden canlandırmak için Saklı Sözlük’ü yazdım, Osmanlıca yüzünden ihmal edilen, sahip çıkılmayan, yerel sanılan sözcüklerimizi araştırdım. Dil Bayramı için Ankara Üniversitesi Vakfı’nın lisesindeydim. Dil Bayramı’nı unutmayan böyle okullarımız da var. Şu günlerde zor bulunur böylesi okullar. Yitik sözcüklerden örnekler verdim gençlere. Nasıl heyecanlandılar, ilgi gösterdiler, şaşırdılar da. Evbezeği (mefruşat), içit (meşrubat), ulu kadın (first leydy)), sıkma giynek (streç elbise) yargı yeri (mahkeme), ocaklık, aşlık (mutfak), ışıklık (pencere), ulu şehir (metropol), birili, yerdeş (hemşehri), yabaneri (maganda), eryeten (turfanda) gibi binlerce Türkçe sözcüğü nasıl yok ettiğimizi anlattım. Sözlükler dolusu bir dil gitti. Çocuklar kalemlerini kâğıtlarını kendiliklerinden çıkarıp notlar aldılar, başka örnekler istediler benden.

GENÇLERDEKİ COŞKU

Geçen gün de ODTÜ’de Oğuz Tansel Bilgi Şöleni’ndeydik. Dil dışına, mezarlığa itilmiş sözcüklerden, gerçek Türkçeden orada da söz ettim. Bu örnekler ODTÜ’lü gençleri de heyecanlandırdı. Dillerin kentlerden kovuldukları zamanlar olur. Milan Kundera’nın Şaka romanında yazdıklarından anlıyoruz ki, böyle bir durum Çekçe’nin de başına gelmiş. Prof. Ahmet Ateş’in yazdığına göre, Arapça da bir dönemde büyük kentlerden kovulunca, ozanlar, yazarlar çöllere giderek halk dilinden sözcükler derlemişler, Arapçayı, Kuran dilini yeniden yaratmışlar. Türkçe altı yüzyıl kovuldu kentlerden; dili dil yapan kurumlardan, yazıdan, yazılı araçlardan yoksun bırakıldı. Sözlükler dolusu bir dili, dil dışına ittik. Tarihimiz bir ölü sözcükler mezarlığı...