Okuması gerekenler okumazsa... -(TAMAMI)

Bektaşi’ye; “Gömleğin kirlenmiş, yıka!” demiş temizliği seven bir arkadaşı. Gene kirleniyor, demiş o da. Karşısındaki ısrarlı: “Gene yıka!” demiş. Bektaşi aynı yanıtı vermiş:”Gene kirleniyor!” Temizliğe düşkün arkadaş; “Kirleniyorsa gene yıka!” deyince, “E birader benim ömrüm gömlek yıkamakla mı geçecek?” demiş Bektaşi. Bazen acıyorum kendime, benim ömrüm dil yanlışı düzeltmekle mi geçecek, diyorum. Biz sürekli yazıp çizsek de, gene hep aynı yanlışlarla çıkıyor gazeteler. Üstelik çok gülünç, çok kötü yanlışlar bunlar. Basın dilini önemsiyorum, çünkü oradaki yanlışlar çok hızlı yayılıyor. Bıkmadan usanmadan en çok da basın diliyle ilgili yazıyorum. Ne kadarını düzeltsek kârdır diyorum. “Türkçem Mahzun Ben Mahzun” adlı kitabım (İmge Y.) basın dili üzerine bir incelemedir, bu kitabımı Milliyet gazetesinin benden istediği bir araştırmadan yararlanarak hazırlamıştım. Öncelikle basın mensuplarının işine yarayacağını düşündüğüm için, evime yakın bir yerde bulunan Sabah gazetesinin bürosuna kendi ellerimle götürdüm. Okurlar, yararlanırlar diye düşündüm. Yetkililerden birine uzattım kitabımı, aldı, hoşuna gitti beyefendinin.”Ben bunun fotokopisini çektirip bütün arkadaşlarıma dağıtacağım,” dedi. Arkasında en az 15-20 kişi var, en az 15-20 korsan baskı demektir bu. Boynumu büktüm:”Olur, çektirin!” dedim. Aynı günlerde Ankara’da bir gazete bürosuna daha düştü yolum, yönetici konumundaki birine uzattım Türkçem Mahzun Ben Mahzun’. Kitabımın adı, konusu burada da ilgi gördü:

“Kemal Bey, fotokopi çektirip arkadaşlara dağıtacağım!” dedi bu müdür ya da şef konumundaki görevli de. Onun da arkasında en az 15-20 kişi var, bir bu kadar korsan baskı daha... Eh Kemal dedim içimden, arandın sen! Orada da boynumu büküp;”Olur, çektirin!” dedim. Basın dilini konu aldığım kitabıma basının gösterdiği ilgi ve destek bu oldu sadece, fotokopi çektirmek... Herhalde bu insanların evlerinde de “kitaplık” yerine “fotokopilik” olmalı.

Ey gazete yöneticileri, gazetelerinizin düzgün bir dili olsun istiyorsanız, kitap okuyan, kitabı bilen, kitabın nasıl bir emek ürünü olduğunu bilen insanlarla çalışın... Bundan iki hafta önce “Klişe Sözler” başlığıyla bu köşede yazdığım yazıda, sözünü ettiğim kitabımdan alıntıladığım bir bölümü, Bektaşi’nin durumuna düşmüş de olsam, gördüğüm lüzum üzerine bir kez daha yazıyorum buraya:

“ ‘Gaziantep yeni bir cinayete ev sahipliği yaptı.’tümcesinde olduğu gibi, ‘ev sahipliği’ sözü (benzetmesi) de son zamanlarda yerli yersiz, çoğu zaman da yanlış kullanılan klişe sözlerden. İnsan böyle bir tümceyi okurken, Gaziantep’te katillere çay, kahve ikram edildiğini düşünüyor.” Aydınlık’ta, iki hafta önceki yazımda bu alıntıdan sonra, imza atmak, bomba gibi düşmek, tavan yapmak, rövanş almak gibi basında kabak tadı veren ve üstelik yanlış da kullanılan başka deyimleri, klişe sözleri de örnek olarak vermiştim. Yıllardan beri okuru olduğum gazetelerden birinde dün gene şöyle bir cümle: “Erdoğan’a yönelik koruma, AKP Genel Merkezi’ne ve Adalet Bakanlığı’na gerçekleştirilen saldırıların ardından tavan yaptı.” Evet, her şey ya tavan ya zirve yapıyor basınımızda; tansiyon, gerilim tavan yapıyor, doktora dayak tavan yapıyor, kadın cinayetleri tavan yapıyor, koruma tedbirleri tavan yapıyor.

Şunu anladım ki, bu yanlışları yapanlar kitap okumadıkları gibi, gazete de okumuyorlar. Bunların evlerinde “kitaplık” değil, olsa olsa “fotokopilik” bulunur ancak, öğrenciliklerinden beri böyle idare ederler.