“Okuryazarlık”, okuryazarlık mıdır?

Köy Enstitüleri dünya eğitim tarihine Türk Devrimi’nin özgün bir katkısıdır. Tarımın mekanizasyonu ve tarımsal teknolojilerin gelişimi, gerçekleştiği her ülkede, köylülük içinde “tarım okuryazarlığı” sorununu gündeme getirmiştir. Amaç bundan ibaret olsaydı, köy enstitüleri sıradan bir toplumsal kuruma indirgenirdi. Oysa köy enstitüleri Atatürk Devrimi’nin “yeni insan”ı yaratmayı hedefleyen bir kurumudur. Göz kamaştırıcı olan, bu kurumun, ömrünün kısalığına karşın, keşfettiği yeteneklerin yaratıcılığını açığa vurmada gösterdiği başarıdır.

Ülkemizde “bilim okuryazarlığı”nı geliştirmek, kuşkusuz Bilim ve Ütopya dergisinin amaçları arasındadır. Ama amaç bundan ibaret olsaydı, Bilim ve Ütopya da, sıradan bir “popüler bilim dergisi”ne indirgenirdi. Oysa Bilim ve Ütopya’nın hedefi, bilimi hayatın merkezine çekerek, onu ülkenin geleceğinin yaratılmasının temel aracı haline getirmektir. Bilim okuryazarlığının geleceği şekillendiren bir toplumsal güce dönüşmesi, ancak böyle bir hedef çerçevesinde olanaklıdır.

SİVİL TOPLUMCULUĞUN İŞLEVİ

Aslında her toplumsal sistemin bir “okuryazarlık sorunu” vardır. Fark, okuryazarlığa yüklenen içeriktedir. Bir sistemin çarkının döndürülebilmesi için, üretici güçlerin en önemli bileşenini oluşturan çalışan kesimlerin belli bir bilgi ve beceri birikimiyle donatılması gerekir. Öte yandan sistemin sürdürülebilirliği, temelinde yatan toplumsal ilişkilerin yeniden üretilmesine bağlıdır. Bu hedefe, yalnızca zor kullanarak ulaşılamaz. Sisteme ilişkin bir “toplumsal rıza”nın sağlanması ve sisteme olan itirazın marjinalleştirilmesi, bu açıdan yaşamsal bir öneme sahiptir.

O zaman tarihsel ömrünü doldurarak gericileşmiş bir sistemde okuryazarlık, sisteme seçenek yaratan değil, onu tamamlayan; aklı özgürleştiren değil, onu şekillendiren; yaratıcılığın önünü açan değil, onu kanalize eden bir nitelik kazanır. Aslında “sivil toplum” bu amaca yönelik olarak icat edilmiş bir kavramdır. “Sivil toplumculuğun” amacı, halkın etrafını çitlerle çevirerek onu iktidarın şekillendiği “politik toplum”dan uzak tutmaktan ibaret değildir. Amaç, bunun da ötesinde, “halkın aklını” çitlerle kuşatarak etkin biçimde denetim altına almaktır. “Sivil toplum kuruluşları”na sistem tarafından yüklenen görev de, sisteme seçenek yaratmanın önüne geçerek, onun tamamlayıcısı işlevini görmektir.

OKURYAZARLIK VE DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ

Her demokratik kitle örgütünün alanına giren bir okuryazarlık türü vardır. Daha önce değindiğimiz tarım ve bilim okuryazarlıklarının yanı sıra, “sağlık okuryazarlığı”, “eğitim okuryazarlığı”, “hukuk okuryazarlığı”, “tarih okuryazarlığı”, “çevre okuryazarlığı”, “sanat okuryazarlığı” ve benzeri okuryazarlıklardan her birinin devrimin gereksinim duyduğu “yeni insan”ı yaratmaya yönelik olarak geliştirilip yaygınlaştırılması, gerçek işlevine ancak devrimci bir iktidar altında kavuşturulabilir. Bunların hepsi, aslında bir “kültür devrimi”nin önemli altbaşlıklarıdır.

Demokratik kitle örgütlerine ülkemizi yeniden Atatürk Devrimi yoluna sokma ve bu devrimi tamamlamada düşen görev, bu hedefin iktidar olmasına yönelik örgütlü toplumsal güç yaratmaktır. Her demokratik kitle örgütünün bu toplumsal gücü yaratırken kendi alanındaki okuryazarlıklara ilişkin yetkin özel siyasetler geliştirmesi kuşkusuz zorunludur. Ölçüt, benimsenen okuryazarlık yaklaşımının sistemin tamamlayıcısı değil, ona seçenek yaratan; aklı sistemin çitleriyle sınırlayan değil, onu özgürleştiren bir yaklaşım olmasıdır.

İlgilenen herkesi bugün Ankara’da Türkiye Barolar Birliği’nde 9:45 - 18-00 arasında gerçekleştirilecek “Okuryazarlık Çalıştayı”na bekliyoruz.