Oldu o zaman Gümrük Birliği'ni feshedelim!

Avrupa Birliği (AB) ile Gümrük Birliği revizyonu meselesi daha önce de bu köşede ifade ettiğimiz üzere yılan hikayesine döndü. Geçen hafta Alman Şansölye Merkel'in, "Türkiye ile Gümrük Birliği'ni genişletme çalışmalarını şu an için takip etmeyi düşünmüyoruz" sözü üzerinden fırtınalar koparıldı.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, "Yetkisi yok", Başbakan Binali Yıldırım "Sanki biz de can atıyoruz", Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri İbrahim Kalın da "Gümrük Birliği iptal olursa Avrupa da zarar görür" dedi.
Esasen bu açıklamaları görünce beni bir gülmek alıyor ki sormayın. Neresinden tutsanız dökülüyor. Evvela şunu not düşelim; Gümrük Birliği dediğimiz olay Türkiye AB'ye tam üye olacak öngörüsüyle atılmış bir adım. Şimdi geldiğimiz noktada Hükümetimizin en yetkili isimleri "Tam üyelik mesele değil. Biz AB'nin normlarını, standartlarını yakalayalım, bakarız" mealinden açıklamalar yapıyorlar.
Nitekim son 5 yıldır AB-Türkiye ilişkilerine yönelik katıldığım konferanslarda iki tarafın da artık tam üyelikten ziyade ayrıcalıklı üyelikte adı konmamış bir görüş birliğine vardığını gözlemledim.
ZARAR GÖRÜYORUZ MADEM
Madem ki tam üye olmayacağız ne diye, malların serbest dolaşımı nedeniyle Türkiye'nin zarar gördüğü bu protokolü sürdürüyoruz. İbrahim Kalın "AB zarar görür", Binali Yıldırım da "Sanki biz de can atıyoruz" diyor ya işte, hazır niyet varken şu işi en başından yeniden konuşalım.
Buradan AB ile ticari ilişkileri askıya alalım vs. gibi ahmakça bir anlam çıkaranlar olmasın. Bu köşede kaleme aldığımız son iki yazı, zaten bunun imkansız olduğunu ortaya koyuyor.
Gümrük Birliği'nin güncellenmesi meselesi Dünya Bankası'nın önerisiyle Brüksel'in masasına kondu. Adamlar araştırdı, soruşturdu bunun gerekli olduğunu, AB için de faydalı olacağına kanaat getirdi. Gümrük Birliği'nde 22. yılı dolduruyoruz. Öyle ya da böyle dünyanın en zengin pazarına imtiyazlı mal satarak, bir çok sektörümüzü geliştirmeyi başardık. Kimisini onlar geldi yatırım yaptı geliştirdi, kimisini biz onlara tedarik sağlayarak öğrendik. Avrupa kaliteli ürünü, ucuza mal etti. Onlara da bize de bu süreç refah sağladı.
ÇİN MALI AMA FRANSA'DAN GELİYOR
Ancak son dönemde hep ifade edildiği üzere AB'nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmaları nedeniyle biz bu işten zarar görmeye başadık. Hani son iki yazıda AB'nin dış açıktaki payı 41 puan birden düşerken, yerini Çin'in, Hindistan'ın, Güney Kore'nin, Japonya'nın aldığını işlemiştik. AB bu ülkelerle ikili anlaşmalar yaptı. Biz ise gümrük birliği nedeniyle yapamadık. Sonra bir baktık ki, Fransa'nın Çin'den ithal ettiği mal hop tek bir belge ile dönüp dolaşıp bize geliyor. Yani Fransız'da ithalatçı, Çin malını Türkiye'ye ihraç ediyor. Biz Çin'e mal satarken yüksek gümrükler ödüyoruz, onların mallar AB üzerinden geldiği için gümrüksüz giriyor. Zaten AB ile ABD arasında yapılması planan ve başlamadan biten Trans-Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşması meselesinde Türkiye'den "Yanarız, biteriz, bizi de dahil edin" seslerinin yükselmesinin nedeni de oydu.
BREXİT VARKEN OLUR MU?
Teori Dergisi Yayın Yönetmeni ve dış ticaret uzmanı Kuntay Gücüm, dünyada eşi benzeri olmayan Gümrük Birliği'nin feshedilip yerine AB ile EFTA ülkelerininkine benzer bir yeni anlaşma yapılmasının daha sağlıklı olacağını söylüyor. Neresinden tutarsanız tutun, AB'de Türkiye'de ekonomik olarak birbirine entegre olmuş durumda. Gümrük Birliği güncellemesi adı altında hizmet sektörünü, tarımı ve kamu ihalelerini buna dahil ederek entegrasyonun boyutunu büyüteceğimize, zarar gördüğümüz noktaları düzeltmek daha faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
Zaten, her ne kadar Bakan Zeybekci "Yetkisi yok" dese de, Avrupa'nın en güçlü ekonomisi Almanya'nın Başbakanı Angela Merkel'in niyeti yokken biz işi kendi çıkarımıza olacak bir yöne evirebilir miyiz diye düşünelim derim. Fakat Brexit nedeniyle Birleşik Krallık ile kıran kırana bir müzakere masasında bulunan Brüksel'in bizim bu talebimize pek sıcak bakmayacağını da bilerek.
BÜYÜKELÇİ MOORE DEDİ Kİ;
Yazıyı maziden bir notla bitiriyorum: 2015 yılında Uludağ Ekonomi Zirvesi'nde tanıştığımız Birleşik Krallık'ın Türkiye Büyükelçisi Richard Moore'a, "Avro Birliği'ne girmediniz. Türkiye, AB'ye üye olmak istiyor. Sizce Türkiye Avro'ya dahil olmalı mı?" diye sorduğumda, özetle şunları söylemişti: "Bu Türkiye'nin seçimi olur ama biz Birleşik Krallık olarak bence Avro Bölgesi'ne girmeyerek doğru bir seçim yaptık. AB reformdan geçmeli. Reformdan geçmiş bir AB, Türkiye'nin de katılmak isteyeceği bir AB olacak. Benim en büyük umudum Türkiye ve Birleşik Krallık'ın reformdan geçmiş bir AB'ye üye olmaları."
Bugün Birleşik Krallık, AB'den ayrılık masasında, Türkiye ise son siyasi gerilimler nedeniyle adeta ipleri atma noktasında. Bence herkes, ne oldu da bu noktaya gelindi, diye bir geçmiş muhasebesi yaparak, ilişkileri yeniden ele almalı.