Ölen öğretmen türbanlı olsaydı...

“Yalova Valisi Selim Cebiroğlu, iki hafta önce incelemelerde bulunmak için gittiği Termal Fen Lisesi’nde, matematik öğretmeni Halil Serkan Öz’ün sakallı olduğunu görmüş... 

Çünkü Eğitim-Sen üyesi genç öğretmen; sendikasının, kamuda türban serbestisinin ardından kılık-kıyafet yönetmeliğinin değişmesi için aldığı eyleme katılıyormuş... Bu yüzden okula tıraş olmadan ve serbest kıyafetle gidiyormuş... 

Vali Bey öğretmeni, ‘Bu saç sakal ne? Sen ne biçim öğretmensin? İnsanlar dışarıda görseler dilenci zannedip para verirler. Çık dışarı’ diye azarlayarak kovmuş... 

Bir kenara çekip kulağına söylese bunları; anlamaya, haklı bulmaya çalışırım. 

Ama öğrencilerinin önünde yapmış! 

Genç öğretmenin arkadaşları ve Yalova’daki öğretmen sendikaları bu olayı protesto etmek için önceki gün bir yürüyüş düzenlemiş...  

Yürüyüşe TÜBİTAK ödüllü öğretmen Halil Serkan Öz de katılmış... 

Ancak üzgün kalbi daha fazla dayanamamış ve eylem sırasında duruvermiş...” 

*** 

Yazının buraya kadar olan kısmını geçen hafta okumuştunuz... 

Aradan geçen bir haftada bu konuda neler oldu biliyor musunuz? 

Vali Bey, tereyağı gibi üste çıktı... Serkan Öz’ün öldüğü eylemi düzenleyen öğretmen sendikalarını suçladı! Onu o eyleme zorla götürdüklerini iddia etti. 

Peki; başka? 

Başka bir şey olmadı! 

Ne yazık ki olmadı... 

İstifayı bırakın en azından özür dileyebilirdi Vali Bey, bunu bile yapmadı! 

*** 

Şimdi gözlerinizi kapatın ve bu olayın şöyle yaşandığını düşünün: 

Üç yıl önce aynı Vali Bey bir okula gidiyor, türbanlı bir öğretmenin ders verdiğini görüyor ve bunun kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı olduğunu söyleyerek öğretmeni azarlıyor. O öğretmenin arkadaşları da iki gün sonra bir protesto eylemi düzenliyor ve öğretmenin kalbi dayanmıyor, oracıkta ölüyor. 

*** 

Sorum çok basit: 

Eğer böyle bir şey olsaydı; bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, İçişleri Bakanı, Milli Eğitim Bakanı arka arkaya demeçler patlatıp o valiyi yerin dibine sokmazlar mıydı? 

Sonra da hemen görevden alıp, “ölüme neden olmak” suçundan yargılanmasını sağlamazlar mıydı? 

Emin olun yaparlardı! 

Ama Yalova’da ölen Serkan Öz, “onlardan” değil... 

Bu yüzden ölmesi, ne Cumhurbaşkanı’nın, ne Başbakan’ın, ne İçişleri Bakanı’nın, ne de Milli Eğitim Bakanı’nın ilgisini çekti. 

*** 

Öğrencilerinin önünde aşağılanmaya dayanamayan Serkan öğretmen, ismini bu ülkenin “ayıplar” hanesine yazdırarak göçüp gitti! 

Sözüm, “75 milyonun Cumhurbaşkanı” olduğunu iddia eden Recep Tayyip Erdoğan’a: 

Serkan Öğretmen o 75 milyona dahil değil miydi? 

Hiç durmadan konuştuğun halde neden onun ölümü hakkında da iki çift laf edemedin? 

Senin kendisine sahip çıkman için ille de takke takıp, cüppe mi giymesi gerekiyordu? 

HUBER! (148) 

Yeniköylü okurumuz Muazzez Hanım telefon edip “Abdullah Gül’le komşu olmaktan dolayı çok mutsuzum. Her sabah yürüyüş yaparken Köşk’ün önünde, ‘Boşalt bizim evimizi’ diye avaz avaz bağırıyorum ama kulübede bekleyen polislerden başka duyan olmuyor... Sahi; bize ne önerirsiniz? Ne yapalım ki artık boşaltsın Huber’i?” diye sordu. 

Kendisine de söyledim; bu ne tek başına Muazzez Hanım’ın ne de benim başarabileceğim şey... 

Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın vicdanlarında ve insaflarında bitiyor iş... 

Ne yazık ki onlarda da bunun kırıntısını göremiyorum. 

O yüzden, herkes bildiğini yapacak: 

Ben her gün yazacağım, Muazzez Hanım her sabah yürüyüş yaparken, “Çııık artık evimizden” diye bağıracak... 

Hem; hangi mülk, hangi padişaha kalmış ki; elbet bir gün çıkacak... 

Yürüyerek olmazsa... 

Neyse! 

GÜNÜN SORUSU 

Antalya Lisesi’nde öğle tatili, Cuma namazına göre ayarlanmaya başlanmış... Müdür Bey, bu icraatının gerekçesini, “Cuma namazının telafisi yok” diye açıklamış. Sorum kendisine: 

Senin gibi yobazların buharlaştırdığı laikliğin telafisi var mı? 

HANİ, SİLAH BIRAKIYORLARDI? 

PKK’nın eli kanlı katilleri dün Ağrı’nın Diyadin İlçesi Yukarıtütek Köyü’nde güvenlik güçlerine saldırdı ve 4 askerimizi yaraladı. 

İyi de hani silah bırakacaklardı? 

Hani, bu teröristlerin parlamentodaki temsilcileri, Dolmabahçe’de bakanlarla bir araya gelip on maddelik bilmem ne anlaşması imzalamıştı? 

Hani, sırf kan dökülmesin diye bu ülkenin Anayasası ve yasaları ayaklar altına alınmıştı? 

İyi de ne oldu tüm bunlar; PKK, niye kalleşlik yaptı? 

Bu soruların tamamının yanıtı belli: 

“Alışmadık kıçta don durmaz!” 

Terör örgütü, adı üstünde terör örgütüdür... 

Genetik kodları, öldürmeye, yakmaya, yıkmaya ayarladır. 

Eğer sen onunla “barış anlaşması” yapmaya kalkarsan, anlaşmanın şerefine bile senin adamlarını öldürebilir! 

*** 

Şimdi dönelim yıllardır unuttuğumuz çok basit gerçeğe: 

Teröristle müzakere değil, mücadele olur!  

Bunu bilmeyen ve yapmayan, bu ülkeyi uçuruma götürür! 

GÜNÜN İSYANI 

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş partililere seslenmiş ve “Milletvekili genel seçimlerinde Laz ve Zaza inadı ile çalışacaksınız” demiş... Yani aklınca Laz vatandaşlara da çengel atmış... İsyanım kendisine: 

Her konuşmanda ille de etnik köken sömürücülüğü yapmak zorunda mısın?