Ölümüne Dans
Olay 1020’li yıllarda, Almanya - Berburg’da bir grup çiftçinin sebepsiz yere çılgınca dans etmesiyle başlıyor. Sarhoşlar mı, değil; müzik mi çok iyi, hayır, çalgı çengi yok! Fakat dans şenliğe dönüyor, gürültüler kilisedeki Noel duasını bozuyor. Tabii dönem ortaçağ, Avrupa’da bu tip şeyler, (bizde nasıl deprem tektonik hareket yerine sekse ve içkiye bağlanıyorsa) o zamanlar şeytan işi... Gel dikiz ki mevzu küçük çaplı, unutuluyor.
Yıl 1237. Almanya! Bir grup çocuk, bilinçsizce dans ederek Erfurt şehrinden komşu kasabaya geçiyor, koparak. Halayla iltica eden folklorcuları hatırla.
1278. İnsanları dansa zorlama “gücüne” yahut durmadan dans edeni telkin yeteneğine sahip Aziz Vitus adıyla anılan salgının ilk büyük ölçekte örneği: Maas Nehri’nde bir köprüde iki yüz elaman dansta! Müziksiz kopuyor Avrupalı. Sonunda ağırlığı taşıyamayan köprü çatırdıyor. Yaralılar, Aziz Vitus Manastırı’nda tedavi ediliyor. Bu arada St Vitus diye grup var, günümüzden, “ağır” metal sevene.
Büyük olay 1374’te! Yine sebepsiz, bir grup insan dans etmekte, ardından yüzlerce... Manastır rahipleri de başlıyor; kısa sürede Köln, Utrecht, Metz, Strasbourg ve sonunda Luxemburg’a dek yayılan dans can alıcı boyuta ulaşıyor. Bu iş bir iki yıl daha “artçı şoklarla” sürüyor. O yıllarda her şey konusunda görüş belirtmek zorunda olan Kilise, açıklama bulamayınca işi en tepeden gelen ilahi dokunuşa vardırıyor. Bu ortaçağ-disko durum 1381’e dek sürüyor.
1418- 1428 arasında Strasbourg’da, uzun süren kıtlığın ardından yine aniden başlayan dans; sonunda Almanya’da bir rahibin tümden Kopuşlar Holding CEO’su olmasıyla son buluyor, ölüyor adam. Aynı yıl Zürih’te bir grup kadın sokaklarda sebepsizce dansa başlayınca hemen cadı damgası yiyor; din en kolay açıklama!
Çok acayip tez canlı otoriteleri asıl harekete geçiren en kalabalık vaka 1518 yılı Temmuz ayında... Yok 15 Temmuz değil. Frau Troffea adlı bir kadın, sokaklarda “dans edemediğim devrim, devrim değildir” demeksizin başlıyor dansa. O yaz daha henüz Hande Yener yok, Serdar Ortaç yok, nasıl dans ediliyor, deme! Yetkililer bu kez, madem dans ediliyor, çivi çiviyi söker diyerek şehrin ortasına pist kurup, dansı canlı tutmak için müzisyen getirtiyor, iyice kurtlarını döksünler, bitsin bu iş diye düşündüler herhalde. Fakat dans bitmediği gibi dansçılar çoğalıyor: Bir ay sonra ekip artık dört yüz kişi; “kızlı erkekli”. Artık adı konmuş olayın: Dans vebası. Kurbanlardan bazıları sonunda uykusuz, aç; kalp krizi, inme ve aşırı yorgunluktan ölüyor.
1536, Basel; bu kez yine çocuklar fakat yayılmadan sonlanıyor hikâye. 17. yüzyıldan sonra da bu bitmeyen dans vakasına bizim kimi televizyon kanalları dışında hiçbir yerde rastlanmıyor.
İyi de bunların sebebi ne? Olay 1600’lerde Thomas Sydenham tarafından epilepsinin kolu olarak görülmüş, konvülsiyon deniyor tıpta; vaka Sydenham Dansı adını almış. Başka yorum: Nemli çavdar saplarındaki Ergot fungi isimli bakteri, halkın ekmeğine bulaşmış. Bakteri, LSD’nin temel hammaddesi olan ergotamine’i ürettiğinden kopmuş millet. Diğer yorum: Toplumu o dönemin sorunlu gündeminin etkilemesiyle oluşan kolektif histeri! Tabii Jung henüz doğmadığı için tanı ancak geçen yüzyılda, tarihçi John Waller tarafından konmuş. Yalnız dikkat, sıkıntılı gündem dansa sebepse “Flaş Haber”, “Şok Olay”, “Sıcak Dakikalar”a çok alışkın bizim milletin son birkaç yıldır pistten hiç inmemesi lazım ya, geçelim!
Not: Cuma Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’ndeyim. Mayıs geldi, birini bağışlayacaksınız mayısı seçin!