On Kasım’dan 'Son Kasım'a
Bugün Atatürkümüzü anacağız. Yüz binler olup Anıtkabir’e akacağız.
“Milleti millet yapan” işte bu vefa duygusudur. Halk, Atasına sahip çıkmaktadır.
Uluslararası kurumlarca da tespit ediliyor: Atatürk, büyük bir askeri komutan, görkemli bir devlet adamı, çağları aşan bir düşünür, yeryüzünde barışı ve insancıl yaşamı bütün uluslar için isteyen bir dehadır.
Atatürk bence aynı zamanda dünyanın en büyük iktisatçılarındandır. Teori ile pratiği birleştirmiş; karma ekonomi modeliyle, planlı, kamucu kalkınmanın kurumlarını yaşama geçirmiştir. O, yaşasaydı, Köy Enstitüleri yurt genelinde çiçek açar, kız çocukları kenar köşelere itilmezdi. Fabrikalar kurulur, gurbet ele sürgüne gidilmezdi. Emeğiyle geçinen insanlarımız ve emeklilerimiz bir ömür boyu sürünmez; halkçı devlet, eşitlikçi programlar eşliğinde, dünyada da gıpta edilen bir refah düzeyine erişilirdi.
Büyük Kurtarıcı ve Kurucu’yu her 10 Kasım’da ve dünya döndükçe, son Kasım’a kadar saygıyla ve rahmetle anacağız. Yüzyıllara sığmayan Atatürk’ün, emperyalizme karşı halkıyla birlikte kazandığı zafer ve Cumhuriyet kurumları yaşıyor. Her türlü zorluğa karşı yaşıyor… Üstelik Türkiye, her ‘zoru’, tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi, onun ilkelerine sarılarak, aşıyor. Daha da ötede, savaşların, sömürünün kol gezdiği bir dünyada, insana ve doğaya saygılı yaşamın temel ilkelerini de Atatürk’ün düşünce yapısında görüyoruz.
Günümüzde sınırlarımızın yamacında, Kıbrıs’ın sularında ve topraklarımızda varoluş mücadelesi veriyoruz. Bize karşı kapanmamış hesapları olanlar, her türlü vasıtayla ve işbirlikçilerinin yardımıyla, üzerimize abanmaktadırlar. Bu kuşatmayı kırmak, bu ambargoyu yarmak, bütün bu kumpasları aşmak zorundayız. Milli duran ile gayrı milli olan arasında büyük çekişme vardır. Bu da doğaldır… Bu varoluş savaşında tıpkı Kurtuluş Savaşında olduğu gibi bölücüler ile gericiler de emperyalizmin mevzisine düşüyor. Öte yanda siyasi görüşü ne olursa olsun, inançlarını nasıl yaşarsa yaşasın, yüreği Türkiye’den yana olanlar bir cephede buluşuyor.
Bağımsızlık, ulusal birlik, vatan bütünlüğü, iktisadi ve siyasi haklarımızı korumamız yaşamsal önemde. Onurlu Türk Milletinin başı dik devletini yaşatmak, sanayiyle, silahla, eğitimle güçlenmeye bağlı. Fakat, devleti güçlendirmenin yolu da halkımızın geliri ve geçimiyle güçlendirilmesini gerektiriyor. Bu bağlamda, ekonominin üretimle taçlandırılması, insanca bir sosyal güvenlik düzenin inşası ve kadın-erkek eşitliğine dayalı bir toplumda kültürel kalkınmanın da önemsenmesi yaşamsaldır.
Türkiyemizde laiklik ilkesiyle demokrasi, dinimizi gerçek anlamıyla yaşayışımız ile de Cumhuriyet değerleri asla çelişmez. Tam tersine bu tablo demokrasinin de inancımızın da teminatı ve gereğidir. İslam’la şereflenen Anadolu uygarlığına Allah’a aracısız seslenmek yaraşır. Öte yandan Latin harfleri de güzel dilimizin yazım zenginliği ve kullanım derinliği açısından büyük uygarlığımızla uyumun bir sonucudur. Dünyaya seslenen, Orta Asya’dan Avrasya’ya sesi duyulan Türkiye, gerçekten adına 'yeni' denmeye layık bir dünya düzenin tasarlanmasına büyük katkılar verebilecektir.
Evet, her şeyimizi borçlu olduğumuz Atatürkümüzü anıyoruz. Her zorlukta onu arıyor, her başarıda onu daha iyi anlıyoruz…
Atatürk, büyük bir komutan ve kuramcı olduğu kadar, kültürel anlamda milliyetçi, akılcı bir halkçı, bilinçli bir Cumhuriyetçi, inanca saygılı laiklikten yana bir devlet adamı, ekonomide pratik bir devletçi, kararlı bir devrimci, insancıl hakça dünyanın savunucusu bir önderdir.
Ne mutlu ona sahip olduğumuz olduğumuz için.. Ne onurlu O’na sahip çıkan gençliğe!..