‘Önce ez, sonra uzlaş’ -(TAMAMI)

Emperyalizm de kuşkusuz uzlaşmalar yapar. Çünkü elde edilen bir sonucu sürdürülebilir kılmak, zora dayalı yaptırım gücünün yanı sıra, karşı tarafın durumu belli ölçülerde kabullenmesini gerektirir. ABD’nin ilkesi, Kissinger’in ifadesiyle, “önce ezip, sonra uzlaşmak”tır. Çünkü pazarlıktan kârlı çıkmak için, önce karşı tarafın nelere ulaşabileceğine ilişkin algısını mümkün olduğu kadar daraltmak gerekir.

PKK’nin görece en güçlü olduğu dönemde yapılan uzlaşma

Bugün sahneye konmakta olan Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı-PKK uzlaşması, PKK’nin kurulduğundan bu yana en güçlü olduğu dönemde gerçekleşmektedir. Bu durum, kuşkusuz bir rastlantı değildir. Önce PKK ile mücadele eden Türk Ordusu ezilmiş, hatta Oslo görüşmelerinde PKK temsilcilerine “Bu yetmediyse, size kötü muamele edenleri söyleyin, onların da hemen icabına bakalım” denmiş ve PKK, Kürt kökenli yurttaşlarımızın “meşru temsilcisi” konumuna yükseltilmiştir. ABD’nin dikte ettiği “uzlaşma programı”nın Abdullah Öcalan’a ilan ettirilmesi de bu nedenledir. Demek ki, bu uzlaşmada ABD açısından Kissinger’in formülü uyarınca önce ezilmesi gereken tarafı, Türk Ordusu ve Devleti oluşturmuştur.

Program neden Öcalan’a ilan ettirildi?

Öcalan’a ilan ettirilen programın birinci maddesi, Türk Devleti’nin milletsiz ve Türk Milleti’nin devletsiz bırakılmasıdır. Artık devletin temeline “millet” yerine yeniden “din” geçirilerek, milli devletin tasfiyesi tamamlanacaktır. Bu çağrının BOP Eşbaşkanlığı tarafından değil de, Öcalan tarafından “PKK’yi barışa, Kürt kökenli yurttaşlarımızı da birliğe” ikna etmek için “son çare” gibi dile getirilmesi, kuşkusuz çağrının etkisini artırma amacıyladır. Buna göre “Osmanlı Cumhuriyeti”, artık “barış ve birlik” isteyenler için sığınılacak son kaledir. Barış için ikna edilmesi gereken taraf PKK’dir ve PKK’yi bu yönde ikna etmek asrın başarısı sayılmalıdır. Çünkü BOP Eşbaşkanlığı bu çözüme zaten dünden razıdır. Üstelik böylelikle BOP Eşbaşkanlığı’nın eline, kendisine verilmiş olan milli devleti tasfiye görevinin tamamlanmasına hizmet edecek yeni bir koz verilmiş olmaktadır.

Programın ikinci maddesi, devletsiz bırakılan milletin Türkü ve Kürdüyle, ABD-İsrail planları doğrultusunda Ön Asya’da kardeş ülke ve halkların üstüne sürülmesidir. Genişletilmiş Misakı Milli bu işin sosu, Musul-Kerkük Seferi’nin ucuna takılı petrol-doğal gaz havucu iştah açıcısı, İsrail’in dilediği özür de tuzu, biberidir. Musul-Kerkük Seferi’nde “emperyalizmin vurucu gücü olma kardeşliğinde” birleşenlerin, bu kardeşliği İsrail’i de aralarına alarak Suriye ve İran’a karşı da sürdürecekleri hesap edilmektedir.

Tarih kendini ıskalayanları affetmez

ABD’nin Obama Doktrini uyarınca oluşturduğu bu denklem, “etki odaklı operasyon” adı altında yürütülen toplumsal mühendisliğin kapsama alanına giren “liderleri”, “seçilmiş seçkinleri” ve “kanaat önderlerini” kapsamaktadır. Bu denklemde, Ön Asya’nın parçalanmaya çalışılan milletleri yer almamaktadır. Emperyalizm, ister çıplak zora, ister toplumsal mühendisliğe dayalı olsun, bu milletleri ayaklar altına almayı mümkün kılacak herhangi bir yöntemin varolmadığını kendi deneyimi içinde öğrenecektir. Sorun, bu dersin emperyalizme, daha büyük yıkımlara imkân bırakmaksızın bir an önce verilmesidir.

Tarih, kendini ıskalayanları affetmez. Bugün emperyalizmin bu oyununu bozacak biricik güç olan halkın mücadelesine katılmadan yaşamın kıyısında duranların tarih nezdinde hiçbir geçerli mazeretleri olmayacaktır.