Önce festivaller bozuldu…

İçinde yaşadığımız olağandışı dönemin geleceğe yönelik en somut mesajı, her halde “hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı” cümlesinde yatıyor. Öncelikle gündelik yaşamda bir çok şey değişim ve dönüşüme uğrayarak, kimi alışkanlıklarımızı önemli bir ölçüde etkileyecek. Bu kaçınılmaz değişimin yaşanacağı alanlardan biri de herhalde sinema olacak.

Bu değişimin ilk belirtilerini film festivallerinde görmeye başladık bile. Sinema tarihimizde ilk kez film festivalleri; sinema salonlarına gereksinim duyulmadan, dijital bir ortamda yapılmaya başlandı ve bir süre de yapılmaya devam edecek.

Bu durum; sinema alanında “olmazsa olmaz” olarak tanımlayabileceğimiz üç ana unsurdan (salon, seyirci, film) birini devreden çıkartırken, bir diğer unsur seyirciyi de, bir arada film izlemeden, tekli izlemeye dönüştürerek, ilerisi için istenmeyen durumların ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.

Öte yandan film festivalleri yalnızca filmlerin peş peşe gösterilip, izlendiği etkinlikler değildir. Festivalleri festival yapan, filmler kadar, yan etkinlikler, dahası topluca film izleme alışkanlığının kaçınılmaz yaptığı tartışmalar, sohbetler, değerlendirmeler ve de ödüllendirmelerin heyecanı ile izlenen filmlerin yaratıcılarıyla birlikte olmanın tadına doyum olmaz coşkusudur. Bunların tümü, ancak, filmlerin sinema salonlarında izlenip, onun çevresinde oluşan mekanlarda festival havasını soluyup yaşamakla olur.

Kimi festivallerin içinde yaşadığımız koşullar nedeniyle kapılarını kapamak zorunda kalan sinemaların bu durumundan yararlanarak, tecimsel bir amaçla oldukça aceleci davranıp gösterim mecralarını değiştirmesi, (amiyane bir tabirle yangından mal kaçırması) belki kısa vadede kimi getiriler sağlar ama, uzun vadede, telafisi pek mümkün olmayan kimi sorunların oluşmasını da kaçınılmaz yapar.

Şarkta adeta bir gelenektir; sorunları çözmek için getirilen öneriler, kısa vadede işe yarar ama, sonrasında çözüme ulaştırılmak istenen sorundan daha büyük sorun olarak ortaya çıkarlar. Bu yöntemle sorunlar çözülmediği gibi, adeta üretilerek çoğaltılırlar.

Festivallerin tecimsel amaçlı, bu aceleci adımları atmaya başlaması, sanırım ileriye dönük bir çok değişimi beraberinde getireceği gibi, sinema alanında kimi kalıcı sorunların oluşmasını da kaçınılmaz yapacaktır.

Bir çok festivalden sonra, ulusal festivallerin bir bakıma lokomotifi konumlundaki İstanbul festivali de, sinema salonların açılmasını beklemeden online döndü… Hem de sınırlı sayıdaki filmleri, sınırlı sayıdaki izleyene bir ücret karşılığında sunarak…

Oysaki İstanbul Festivalini, festival yapan yalnızca programına aldığı filmler değildi. Onun da ötesinde, bir kente baharla birlikte festival coşkusunun da geldiğini müjdeleyen , o sinemadan sinemaya koşuşturmanın anlatılmaz telaşı, tadına doyum olmaz heyecanıydı da…

Umarız, İstanbul Festivali’nin, ve benzerlerinin, sinema salonlarını dışlayan bu aceleci ve de tecimsel kokulu tercihleri, bundan sonra yapılması tahmin edilen diğer ulusal festivallerimizi etkilemez… Yoksa bundan yalnızca sinema salonlar değil, uzun vadede bir çok geleneksel festivalimiz de zararlı çıkarak, yeni bir festival türün doğmasına neden olur. Ne de olsa online festivallerde tartışma, yarışma, misafir ağırlama, sahnelerde ileri geri konuşma, ve hepsinden öte protestolar yok. Yani tüm bunlar festivallerin isteyip de bir türlü yapamadığı şeyler. Üstelik oldukça da ticari… Bir tıkla, film önüne gelsin. Tek kişilik keyif. Topluca film izlemek de neymiş? Bu yeni tür (online) festivallerden zararlı çıkacaklardan başında da arthouse filmlerle onların yaratıcıları gelecektir. Yalnızca festivallerde hayat ve de seyirci bulabilen bu tür filmler, oldukça ticarileşen online festivallerde eskisi gibi yer bulamayacakları gibi, tek teselli kaynakları olan bir dizi sürprizler içeren ödüllerden de mahrum kalacaklardır. Evet…Film sinemada izlenir. Ya festivaller nerede yapılır? Bu soruya da, filmleri jüriler tarafından sinemada izlenmediği için feryat edip ortalığı karıştıranlarla onların korusuna dahil olup hariçten gazel okuyanlar yanıt versin…

Tabii seslerini bir duyan olursa...