‘Onurlu insanların yaşadığı vatandanız’

Tecrübeli teknik direktör Hikmet Karaman’ın efsanevi bir sözü var. Bunu Fenerbahçeli efsane Alex için söylüyor: “Zekâyı marke edemezsiniz”

İnsan zekâsı yapay zekânın gelişmesiyle tartışılır hale geldi. Oysa unutulan insan zekâsının ne kadar yaratıcı olduğudur. Unutulan ya da unutturulmak istenen insanın özne yani etki eden ve tepkiyle yüzleşebilen bir varlık olduğudur.

Distopya sözcüğünün insanın inkârı için icat edildiğini düşünürüm hep. Distopya, çaresizliği, gizemle örtüyor. Yapılacak bir şey bırakmıyor insana.

İnsana insan olduğunu unutturan düzenden kurtulmak mümkün mü?

Bunun mümkün olduğunu uzak ve kadim diyarlardan bir çocuk gözümüze soktu.

Bu kareleri İsrail zulmü altındaki Filistin’den hatırlardık hep. Ya da Beyrut’tan, Suriye’den, kendi ülkemizde sınır boylarında nöbet bekleyen askerimizden, bütün ayrılıklarını unutup, kaynaşan, kaynaştıkça meydan okuyan halkımızdan. Hepsinin ayrı ayrı hikâyeleri var, ya da hepsi bütün hikâyenin bir parçası. Ne fark eder toprağımız aynı. ‘Onurlu insanların vatanı’

Ama uzaklardan, o sesi duymak, en çaresiz bildiğimiz yerlerden, direnişi görmek başka oluyor. Bu karşı kıyının her zaman daha güzel görünmesi gibi bir şey herhalde. Uzaklardaki ses daha çok inandırıyor insanı, inanmak güç verir çoğu zaman.

Bizden söz ediyorum. İradenin belirleyici olduğunu bilenlerden, yürümeyi, gülmeyi, öfkelenmeyi, insana ait her şeyin bir eylem olduğunu bilenlerden. Bilince güvenenlerden.

Bizden söz ediyorum insanlığı hammaddeler ve kraliçeler olarak ayırmayanlardan. Çıkar birliğinden değil kader birliğinden, umuttan, güzellikten ve iyimserlikten. Türkiye’den, Suriye’den, Filistin’den, Beyrut’tan, İran’dan, Küba’dan, Rusya’dan, Çin’den ve Burkina Faso’dan. Bugün en çok Burkina Faso’dan.

İşte o fotoğraf. Bütün ağlarda herkesin önüne en az bir kere düştü. Bir an iç geçiren de oldu aşağıya doğru kaydırıp, akışta kaybolan da. Görünce korkunun yenilişi geldi aklıma ve korkuyu yenen Karayılan.

“Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp

bir tarla sıçanı kadar korkak olan”

Korku cesarete dönüştüğünde çaresizlik yenilmiştir. Çaresizlik ise emperyalistlerin en büyük silahıdır.

Şehirlileri fanuslara, nohut odalara hapseder, köylülere ne gelir elden dedirtir. Geniş ovalar, sonsuz gökyüzü ve açık denizler unutulur. Yeni unutulur ya da törpülenir pençeleri. Çare adıyla bitmez tuzaklar kurar, sfenksler yaratır. Esirler hareketsizliğe, kahramanlar bu oyunu bozmaya mecburdur.

Burkina Faso’nun anlamı “Onurlu insanların yaşadığı anayurt” imiş. Bize bunu sapanla İHA’yı vuran o çocuk öğretti. Onur ve sömürge iki ayrı kutbu, iki ayrı dünyayı temsil ediyor. Sömürge çizmesi altında mümkün değil çünkü başı dik yaşamak. Onur ve sömürge

Sahi Cemal Süreya neden Afrika’yı bütün kara parçalarına sonradan dahil etmişti? Açlıkla, terörle, sömürünün en açık vahşetiyle andığımız ve bu azaptan birden kurtulmak için unuttuğumuzdan mı? Oysa en büyük yalanıdır insanın, unutmak diye bir şey yoktur. Zamanı gelince hesaplaşılır her şeyle. Ama Üvercinka’da neden Afrika sonradan dahil bunun bir cevabı henüz yok. Belki de hatırlatmak istedi şair.

Korku cesarete dönüştüğünde çaresizlik yenilmiştir. Bütün kara parçalarında -Afrika dahil-

Bizden söz ediyorum, Burkina Fasolular dahil olan bizden.

Biz onurlu insanların yaşadığı vatandanız ve tarih toprağımızın zafer hikâyelerini yazıyor.