Onurlu istifalar!-(TAMAMI)

İsmet Paşa Başbakan’dı. Başkanın davetlisi olarak ABD’ye gitmişti. Oteldeki bir sabah kahvaltısına katılan Washington Büyükelçisi Başbakan’a bir yazı uzattı. Ankara’da olanlar olmuştu. Ana muhalefet partisi ile küçük muhalefet partilerinden biri el ele vererek hükümete gensoru önergesi vermişti. İnönü Ankara’ya döndü güvenoyu görüşmelerine katıldı, AP 226 oyu bulamamıştı. Ancak İsmet Paşa güven oylamasını ciddiye aldı ve hemen Çankaya’ya hükümetin istifası sundu. Devlet adamı böyle yapar.

Başka bir örnek; Bülent Ecevit CHP Genel Sekreteriydi, Adana’daki “Topraksız Köylüler Kurultayına” gidiyordu. Afyon yolunda konvoyu durdurdu. Bir kahveye girdi ve radyodan yayınlanan 12 Mart muhtırasını dinledi. Yanında Turan Güneş, Baykal, Ülman daha pek çok milletvekili vardı. “-Bu muhtıra; CHP’yi hedef almakta. Genel Başkan kabul etse de ben bunu içime sindiremem. Şu anda genel sekreterlikten istifa ediyorum ve Ankara’ya dönüyoruz” dedi.

Kimse Ecevit’i zorlamamıştı. O risk dolu bir kararın bedelini ödemeye hazırdı. Döndü İsmet Paşa’nın telefonlarına çıkmadı bile. Erim hükümeti kurulduğunda ayrıcalıksız bir CHP milletvekiliydi. Hataları da olsa demokratik bir düşünce adamı olarak gereğini yapıyordu.

Gelelim onurlu komutanlara

ABD, Irak Devlet Başkanı Saddam’ı gözden çıkarmıştı. Başbakan Özal’dı ve Özal bir koyup üç almak istiyordu. Orduyu Irak’a bir karşılık umut ederek ABD askeriyle birlikte yürütecekti. Genelkurmay Başkanı iyi yetişmiş örnek bir komutandı. ABD için Irak çöllerinde Mehmetçik kanı dökülmesine içi elvermiyordu. Özal’ın kararlı olduğunu gören Orgeneral Necip Torumtay, onurlu bir komutan olarak macerayı seçmedi, onurlu bir istifayla bir ömür verdiği TSK’dan ayrıldı. Onurlu yaşadı, onurlu bir komutan olarak öldü.

Orgeneral Işık Koşaner henüz iki yıl daha görev süresi varken, iktidara biat eden komutan olup, silah arkadaşlarını Hasdal ve Silivri’de bırakmanın onursuzluğunu uzun süre taşıyamayacağını anlayınca, iki yıl daha bu zillete katlanamayacağını açıklayarak istifa etti. Bir başka onurlu komutan da- Kıvrıkoğlu- görevi boyunca bir kez bile ABD’den gelen davetlere icabet etmedi. Şimdi onuruyla yaşıyor. Orgeneral Karadayı da öyle.

Çuvala hoşgörü gösteren de oldu...

Onurlu istifa varken, askerinin başına çuval eline kelepçe geçiren ABD’li generale dersini vermek varken: “Canım olur öyle işler!” diyen arkadaşları karşısında Silivri’de tanıklık yapan da oldu. Biri de bir gizli Dolmabahçe mülakatından sonra yıldı, yıkıldı ve “Artık Özgür bir Orgeneralim!” diyerek hem madalya aldı, hem de altına zırhlı bir Audi çekti. Resmen Genelkurmay’ın internet sitesinde geçmiş darbe girişimi varken bile hiçbir savcı ona dokunamamıştır. O Genelkurmay Başkanıyken bir Amerikan emriyle Kuzey Irak’tan dönmüştü. Huzurlu mu huzursuz mu yaşamakta bilemem?

Herkesin çağrısı aynı!

Bir başkası da onurla istifa eden Orgeneral Işık Koşaner’in istifasının mürekkebi kurumadan Cumhurbaşkanı’nın yanına koşmuş, halvet olmuş ve oradan 5 yıllığına Genelkurmayın Başkanı olmayı milli bir görev saymıştır. O Genelkurmay Başkanı’nın son bir ay içinde tabutların başında kaç defa durduğunu, Allah’a yakardığını biliyor musunuz? Tam 60 kez. Evet; sadece bir ay içinde TSK’da bu bedele neden olmak için şiddetli savaş gerekiyor. Şimdi medyanın merkezi de prangalısı da, az da olsa özgür kalmış kim varsa ona istifayı ya da çekilip gitmesini öneriyor. Fatih Altaylı’nın yazısını heyecanla ve içim sızlayarak okudum ama, uzun ve kesilecek yeri olmadığı için sunamadım. İşte Cumhuriyet’ten Bekir Coşkun’un yazısından can alıcı bir özet. Başlığı da müthiş:

“İşte, sen de istifa et birader...

Patlamamış bombaların komutanlara bedeli varsa, kendi çocuklarının kucağında patlamış bombaların da bedeli olsun...

İstifa işe yarayacağından değil...

Böyle cılkı çıkmış bir memlekette, nasıl olsa çocuklarına kıyan çoktur ve aranır bulunur, oraya getirilir...

Bir evrensel etik olduğu için istifa et...

Dünkü medya, başka ülkelerdeki bu tür olaylardan sonra istifa etmiş Genelkurmay Başkanlarının listeleri ile doluydu...”

(Cumhuriyet- 8 Eylül 2012- Bekir Coşkun)

***

Ve korkusuz, vatan sevgisiyle dolu şehit acılarından yüreği sızlayan Can Ataklı:

...”Yüreğimiz yine dağlandı. 25 gencecik evladımız şehit oldu.

Sıradan bir kaza mı, ihmal mi, ağır ihmal mi, sabotaj mı henüz tam bilemiyoruz.

Genelkurmay sessiz. Genelkurmay Başkanı “Her şey ortada, bir açıklama yapmayacağım” dedi. Her şey ortada da, ne olduğunu bilmiyoruz nedense.

(Can Ataklı- Vatan-8/9/2012)

Gelin biz yazı tura atalım: “Tura gelirse, İstifa edecek, yazı gelirse etmeyecek!”

Erdelhun ve Özkök’ten sonra bir Sayın Genelkurmay Başkanı da, karargahtaki komutanlar ‘onur’ karşısında zamana rulet oynamakta!