Operasyon öncesi Şam'la temas

Derin tahlillere, felsefi izahlara ve uzun açıklamalara gerek duyulmadan malumu yeniden ilam edelim: Türkiye’yi içinde bulunduğu girdaptan NATO çıkaramaz. Ekonomik krizlerimize Avrupa, İskandinavya veya ABD merhem olamaz. Gazeteci Yılmaz Özdil ve bazı çevrelerin öne sürdüğü gibi, “Türkiye S-400 almasaydı, subaylarımızı hapishanelere tıkmasaydı, NATO ve ABD ile iyi ilişkilerimizi korusaydı, (propagandasını Pentagon’dan daha etkili yaptıkları) şaheser F-35 programından çıkarılmazdık” yönündeki iddialar sadece koca bir dalaveredir. Suriye konusunda Sözcü ve Akit gazetelerinin aynı manşetlerle çıkması ve benzer başlıklarla Suriye haberi yapmaları da not edilmelidir. “Türkiye Suriye’ye operasyona hazırlanırken kanlı ittifak ortaya çıktı” manşetleriyle Rusya, Suriye ve PKK/YPG/PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında bir dizi görüşmenin yapıldığını yazıyorlar.

PKK, SURİYE VE RUSYA’YLA GÖRÜŞÜYOR YALANI

Bu haberi de Londra merkezli yayın yapan, Suudi tarafından fonlanan bir gazeteye dayandırıyorlar. Gazetenin kaynağı da Badran Jia Kurd sahte ismini kullanan bir terörist elebaşıymış. SDG, Şam yönetimiyle görüşüyorlarmış. Rusya aracılık ediyormuş. Yangına körükle gitmek istediklerinde bu sefer İran’ın bu örgütleri Türkiye’ye karşı kullandıklarını tedavüle sokuyorlar. Badran ile Kurd arasında kalan JIA (CİA) ismi şahsın kimliğini yeterince izah ediyor. Bu tür telkinler ve haberler pirinç çuvalındaki beyaz taş, balın içindeki zehir misalidir. Türk Milletine algı operasyonu çekmektir.  Suriye Kürtleri, Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşıdır. Türkiye’nin hataları dahil birçok sebepten mütevellit PKK Suriye’de en etkin silahlı güç oldu. Avrupa, İskandinavya, İsrail ve özellikle ABD sayesinde bugünkü konumuna erişti.

SDG’YLE TAKTİK ANLAŞMA

SDG’nin özellikle Fırat’ın Batısında yer alan Tel Rıfat ve Münbiç bölgelerine Türkiye’nin planladığı bir yeni askeri operasyona karşı bu bölgede etkin olan Rusya, İran ve Suriye ordusu ile masaya oturmak istemesi, işbirliği talep etmesi, Suriye ordusunun bir parçası olarak TSK ve sahadaki müttefiki ÖSO ve şürekası örgütlere karşı savaşma teklifinde bulunması anlaşılabilir. Uluslararası bir terör ve mutlak yıkım savaşına maruz kalmış, ulusal kurtuluş mücadelesi veren Şam’ın ayakta kalması, devletini koruması, ülkesini bir bütün olarak geri kazanması için bu amaca hizmet eden her politikayı ve gücü safına çekmesi de anlaşılabilir. Tahran ve Moskova'nın Suriye sahasında dengeleri bozacak, varlıklarına tehdit oluşturacak ve müttefikleri Şam’a zarar verecek adımlara karşı durmaları da anlaşılabilir. Moskova ve Tahran’ın köşeye sıkışan SDG’yi kendi yanlarına çekmek, ABD ile kurduğu ittifakı bozmak için ortaya koydukları uğraşılar da anlaşılabilir. Vatanımızın Milli Kurtuluş Mücadelesi benzer taktikler ve oyunlarla doluydu.

TÜRKİYE’NİN OPERASYONUFIRAT’IN DOĞUSUNU HEDEFLEMELİ

ABD, Türkiye’nin Fırat’ın Batısında yeni bir operasyona kalkışmasına mırıldanır ama son merhalede çok fazla itiraz etmez. Zira bu bölgede TSK ve kullandığı örgütlerin yüzleşeceği kuvvetler olan İran, Rusya ve Suriye cepheden düşman ülkeler. Bu ülkeler de Erdoğan hükümetinin gerçek niyetini sorgulamaya yol açar. Zira Tel Rıfat dediğimiz yer Halep’in sadece 35 km kuzeyine düşmektedir. Burasının TSK denetimine geçmesi Şam’ın terör örgütü olarak kabul ettiği ÖSO ve masa altında irtibat halinde olduğu İdlib’i kontrol eden El-Nusra’nın Halep kentini kuşatması demektir. Halep’in Türkiye hududuna kadar uzanan geniş bir coğrafyadan koparılması anlamına gelir.

Suriye ve Rus hava kuvvetleri tarafından kontrol edilen bölgenin önemli bir hava üssü olan Minneğ’in ablukaya alınması demektir. Ayrıca Tel Rıfat’ın güneybatısına düşen, Halep, Afrin ve İdlib arasında yer alan iki merkezi Şii kasaba olan Nubul ve Zehra’nın açık bir tehdide maruz kalmasıdır. TSK’nın operasyonun daha aşağıya Münbiç’e kadar taşıması Şam merkezi hükümeti Fırat’ın Batısı ve Doğusundan tamamen koparması demektir. Böylesi bir tabloya Rusya, İran, Lübnan Hizbullah’ı ve Şam’ın şiddetle direnecekleri aşikardır. Zaten ABD’nin de, PKK’nın da en büyük arzusu savaşın cephesini bu alanlara taşımak. Burası cehennem ateşinde yanarken Fırat’ın Doğusunda kuvvetlerini tahkim etmek, bölge zenginliklerini rahatça yağmalamak ve programda hedef olan özerk idareyi NATO, İskandinavya, Avrupa, İsrail ve ABD’nin öngördüğü siyasi-iktisadi kararlarla pekiştirmek. TSK’nın Fırat’ın doğusunda, ABD ve PKK’nın merkez karargah bölgelerinde operasyona gitmesi ABD ve şürekasını ciddi derecede hiddetlendirir. Buna mukabil Şam, Tahran ve Moskova’nın itirazı olmaz.

ABDULLAHİYAN’IN ANKARA ZİYARETİ

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Rusya’nın bilgisi ve onayı dahilinde önce Türkiye’yi ziyaret etti. Operasyon medyası, bu ziyaretin önemini İsrail-Türkiye ilişkilerini öne çıkararak, İsrail ile Türkiye’nin İran’a karşı işbirliği yaptıklarını propaganda ederek, İran ajanları Türkiye’de İsrail vatandaşlarına karşı eylem yapacaktı haberlerini tedavüle sokarak bu ziyarete gölge düşürmeye çalıştı. Ancak devlet aklı programını aksatmadan uyguladı. Diplomatik kaynaklara binaen, Abdulalhiyan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil devlet ekranı ile Suriye merkezli istişarelerde bulundu. Bir yol haritası üzerinde çalışıldı.

ŞAM’A GÖTÜRÜLEN YOL HARİTASI

İranlı Bakan bu yol haritasıyla Şam’a gitti. Suriye Cumhurbaşkanı Esad, Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ile bir araya geldi. Ardından Suriye’nin tüm istihbarat birimlerin çatı örgütü olan Milli Güvenlik Kurulu Başkanı Orgeneral Ali Memluk ile saatler süren toplantılar yapılıyor. Şam, İran’ın bu inisiyatifini destekliyor. İran, Türkiye, Rusya ve Suriye arasında kurulması planlanan koordinasyona onay veriyor. Hayatımın dörtte birini Almanya’da, dörtte birini Amerika’da tüketmiş bir akademisyen ve araştırmacı gazeteci olarak şu tespiti yapıyorum; Türkiye’nin itibarını da, egemenliğini de, ekonomik refahını da, toplumsal barış ve huzurunu da sağlayacak olan Şam ile yeniden kucaklaşmasıdır. Bölge ülkeleri arasında yıkılan dostluk köprülerinin ayaklarını onaracak ve yeniden inşa edecek yegane formül Suriye ile dost ve müttefik olmasıdır. Tüm imkanlarını Suriye ile askeri ve iktisadi işbirliği için seferber etmesidir. Zira birçok yazımızda bunun tarihsel sebeplerini ortaya koyduk. Bunun hasıl olması için yeni ve belki de son bir tarihi fırsat oluştu.