Orta vadeli plan düşük enflasyon uğruna durgunluğu hedefliyor

Yazının başlığı şaşırtıcı olabilir. Ülkelerin ekonomi programları iddialı olur ve kalkınmayı, büyümeyi, gelişmeyi hedefler. Bunun istisnası ‘kemer sıkma, sıkılaştırma, dezenflasyon’ adı altında IMF’nin dayattığı veya onun çizgisinde uygulanan neoliberal reçetelerdir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz, 2025-2027 Orta Vadeli Program’ı (OVP) iki hafta önce açıkladı. Ekonomi yönetiminin enflasyonu düşürmek (dezenflasyon) iddiasıyla açıkladığı OVP Türkiye ekonomisinin nasıl daralacağını, daha önce açıklanan hedeflerin bazılarında ne kadar büyük sapma olduğunu bize gösterdi. Özellikle büyük iddialarla açıklanan ve ana hedefi ‘enflasyonla mücadele’ olan geçen yılki OVP’de en büyük sapmanın enflasyon konusunda olması Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetiminin başarısız olduğunu gösteriyor. Yeni OVP ne vatandaşı ne de iş dünyasını tatmin etti, güven verdi.

DURGUNLUĞA SÜRÜKLENİYORUZ

Sn. Şimşek ve ekibinin uyguladığı ‘IMF’siz IMF programı’ veya ‘dezenflasyon programı’ adı verilen ekonomi programı esasen büyüme üstünde etkili olmuştur. Nitekim 2024 yılı ilk çeyreğinde son 10 çeyrekte görülen en zayıf büyüme gerçekleşmiştir. Şunu hatırlatırım ki büyük deprem felaketinde bile bu kadar daralma olmamıştı. Dünya ekonomisinde yavaşlama ve talebin azalması daralmada etken olarak gösterilse de yüksek faiz ortamının temel etken olduğu aşikârdır. Buna bağlı olarak önümüzdeki yıl için büyüme hedefi yüzde 4’ten yüzde 3,5’e çekilmiştir. 2025, 2026 ve 2027 yılları ortalama yüzde 4,5 gibi Türkiye için vasat sayılacak bir büyüme hedefiyle geçiştiriliyor. Bu hedefin yüksek faiz ortamında tutma ihtimali zayıf olmakla beraber hedeflenen büyüme oranının Türkiye’yi yerinde saydıracağı hatta gerileteceği görülüyor.

YÜKSEK İŞSİZLİK BAŞARI GİBİ GÖSTERİLİYOR

İstihdam konusunda geçen OVP programında beklenen işsizlik oranı yüzde 10,3’ten yüzde 9,3’e düşürüldü. Son aylarda tahminlerden daha iyi gelen işsizlik verisi ekonomi yönetimi tarafından başarı gibi gösterildi. Oysa son 15 yılda gösterilen yüksek büyüme performansına rağmen işsizliğin neden bir türlü yüzde 8,5’in altına düşmediğinin ve bunun nasıl çözüleceğinin cevabı OVP’de yok. Elbette daralmayı hedefe koyan bir OVP’nin yüksek işsizlik beklemesi de kendi içinde mantıklıdır. Fakat OVP’de istihdam sorununa yönelik kalıcı ve somut bir adım olmadığını görüyoruz. Dünyanın en liberal ülkesi ABD bile kendi neoliberal ezberleri bozarak işsizliğin artmaması için Kovid-19 salgını döneminde ve sonrasında açıkladığı istihdam paketlerini yüksek enflasyon ortamına rağmen sürdürdü, işsizliği son 50 yılın en düşük seviyesine çekti. Türkiye’deki neoliberallerin dünyadan kopuk ezberciliği bu konuda bir kez daha karşımıza çıkıyor. Son veriler (hem de ABD’den gelen veriler) ’yüksek ücret ve talep enflasyona neden olur’ önermesinin bir kez daha tarihin çöplüğüne gittiğini gösterdi. OVP’de olması gereken şey kamuda harcamaların artması pahasına işsizliği azaltacak kapsamlı bir programın uygulanması olmalıydı.

ESKİ REÇETE ENFLASYONA ÇARE OLAMAZ

Ekonomi yönetimi OVP’de enflasyon hedefini yenilemek zorunda kaldı. Üstüne üstlük geçen yıl yüzde 38 olarak devraldıkları enflasyon oranı yeni OVP açıklanırken (baz etkisiyle) yüzde 52 seviyesindeydi. 2024 yılsonu enflasyon hedefi yüzde 33’ten 42,5’e yükseltildi. Bu konuda da tipik bir neoliberal ezberci yaklaşım izleniyor. Para arzını daraltarak ve ekonomiyi yavaşlatarak enflasyonla mücadele etme iddiasını sayısız kere gördük. 1980 sonrasında en az yedi stand by anlaşması ve sayısız IMF güdümlü ‘reçete’ denendi. Bunların bir kısmı enflasyonu aşağı çekti bir kısmı daha da körükledi. Enflasyonun aşağı çekildiği istisnai dönemlerde ne oldu? En fazla beş yıl sonra enflasyon yeniden tırmanmaya başladı. Peki, bu işe yaramaz reçetelerin amacı nedir? Bu reçetelerin uygulandığı hemen her dönemde ekonomik kriz ve siyasi kaosla karşılaştık. Bunların Batı tarafından dayatılmasının temel amacı budur. TCMB ve TÜİK’in istatistiklerinde açıkça görülüyor ki Türkiye’de enflasyonu körükleyen iki temel etken var; döviz fiyat artışı (geçişkenliği) ve şirketlerin fahiş fiyat artışları. Ne geçen bir yıl içinde ne de OVP’de bu etkenlerle ilgili hiçbir önlem ve köklü çözüm getirilmedi. Dolayısıyla OVP’de 2025’de hedeflenen yüzde 27,5’e, daha sonrasında tek haneye düşse de, enflasyon belası önümüzdeki yıllarda dönüp dolaşıp tekrar karşımıza çıkacaktır.

SÖZDE ‘DENK BÜTÇE’ KALKINMA DÜŞMANIDIR

Medya ve sosyal medyada son yıllarda bütçe konusu gündemde tutuluyor. Uzun bir süreden beri bütçe açığı/GSYİH oranı yüzde 2’nin altında kalmıştır ve yaşanan Kovid 19 Salgını’na rağmen disiplin korunmuştur. Aynı dönemde Batı ülkeleri ve çok sayıda gelişen ülke yüzde 4’ün üstünde açıklar vermiştir. ‘Denk bütçe’ yaklaşımı neoliberallerin kalkınma düşmanlığını tezahürüdür ve çok tehlikelidir. Bu konu yıllarca ‘kamuda israf, lüks, sefahat vs.’ kara propagandası ile çarpıtıldı. Elbette gereksiz harcamalar sonlandırılmalı ve önlemler alınmalıdır. Fakat mandacılar bu konuyu gündem yaparken sinsice kamu-özel işbirliğiyle yapılan büyük altyapı yatırımlarını hedef gösteriyor. Oysa bir ekonominin hızlı büyümesi için altyapı yatırımlarının gerekli olduğunu IMF bile kabul ediyor. Yatırımların nasıl meyve vermeye başladığına hep birlikte şahit oluyoruz. Mandacıların neden bu yalanlara sarılmış oldukları açıktır. Neoliberaller ‘kamunun küçültülmesi’ adıyla tuzak kurmuştur. Bundan sonraki hedefleri kamu-özel işbirliği projeleri, altyapı yatırımları, kamu varlıkları ve en önemlisi gurur duyduğumuz savunma sanayimiz olacaktır. Bu tuzağa düşülmemelidir, süslü söylemlere kanıp neoliberal sabotaja göz yumulmamalıdır.

YÜKSEK CARİ AÇIK NEOLİBERALLERİN ESERİDİR

Cari denge konusu neoliberallerin en sevdiği başlıklardan birisidir. Oysa bu sorunu yaratan tam da kendileridir. Türkiye 1980 sonrasında izlenen neoliberal politikalar nedeniyle kronikleşmiş bir yüksek cari açık sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle IMF marifetiyle sıcak para akışının yoğunlaştığı ve ithalatın patladığı 2004-2012 döneminde Türkiye tarihinin en büyük cari açığı olan yüzde 10’a ulaştı (yıl 2011). Sıcak paranın çıkışından sonra azalan cari açık sorunu sanki çok ağır bir sorun varmış gibi neoliberaller tarafından abartılarak gündeme getiriliyor. Oysa neoliberal reçetelerle ithalata bağımlı ihracatın desteklendiği üretim modeline dokunmadan cari dengenin fazla vermesi mümkün değildir. Burada neoliberallerin sürekli bir ödemeler dengesi krizi varmış algısı yarattıklarını ve Batı’dan kopmamak için bu argümanı öne sürdüklerini görüyoruz. Oysa Türkiye son on yılda bir yandan her yıl ihracat rekorları kırıp üretim gücünü artırmış diğer yandan rezerv/ARA oranını 0,7’nin üstünde tutmayı başarmıştır. Son yirmi yılda borç çevirme sorunu yaşamamış, kamu borçluluk oranını düşürmüştür. Yaklaşık on yıldır Batı’nın tetikçiliğini yapan derecelendirme kuruluşlarına, Batı medyasının kara propagandasına ve Batı’nın tüm baskısına rağmen bunlar yapılabilmiştir. Yeni açıklanan OVP’de ithalata bağımlılığın azaltılmasına yönelik somut tutarlı politikalar yoktur. Dolayısıyla neoliberaller eliyle cari açığın yeniden yükselmesi riski artmaktadır.

İŞE YARAMAYAN ESKİ REÇETELERE SON

Sonuç olarak, neoliberal ekonomi politikalarının ne dünyaya ne de Türkiye’ye asla hayrı olmamıştır. Ekonomik krizler, işsizlik, pahalılık, siyasi kaos, göç gibi sorunlar IMF’nin dayattığı neoliberal reçeteler yüzünden gerçekleşmiştir. Dolasıyla bir an önce ‘IMF’siz IMF programına’ son verilmelidir, milli, planlı, kalkınmacı ekonomi politikalarına geçilmelidir.