Orta vadeli program nasıl olmalı
Türkiye; Ağustos 2018 Rahip Brunson krizi, 2020 pandemi, 2021-2022 dünya enerji, gıda ve hammadde fiyatları artışları nedeniyle enflasyon ve son olarak 2023 yılı 6 Şubat tarihinde yüzyılın depremi ile peşpeşe büyük krizler yaşadı.
Bu krizler ekonomide;
1-Cari açık, yani döviz açığı
2- Genel fiyat seviyelerinde yükselme, yani enflasyon
3-İkisi birlikte gelir dağılımında bozulma ve geniş halk kesimlerinde yoksullaşmayı getirdi.
2022 yıl sonunda 48 milyar dolar olan cari açık, 2023 yılı ilk 5 ayda 37 milyar 396 milyon dolara ulaştı. Haziran ve temmuz ayları dış ticaret rakamlarındaki artışlara bakılırsa cari açık artmaya devam edecek.
Fiyatlar genel seviyesi, enflasyon ise haziran ayına kadar içine girdiği düşme eğiliminden sonra, tablodan da görüleceği gibi özellikle dolaylı vergilere (KDV, ÖTV) zamlarından sonra tekrar yükselme eğilimine girdi.
Türkiye 6 Şubat tarihinde yaşadığımız deprem felaketinden sonra ciddi bir ödemeler krizi yaşama riski ile karşı karşıyadır. 11 ilimiz neredeyse yerle bir oldu. Yapılan hesaplamalar bu illere yapılması gereken harcamaların toplamı 130,6 milyar dolar olarak öngörüyor. Bu dolar hesabının TL karşılığı 2,5 trilyon TL dolaylarındadır. Bu maliyet yıllara yayılacak. 2023 yılına düşen maliyet ise 500-600 milyar TL olarak öngörülüyor. 2023 yılı bütçe giderleri tahmini 4 trilyon 469 milyar TL olarak 2022 yıl sonunda yapıldığında, deprem felaketinin ekonomik boyutunu daha iyi anlayabiliriz.
Evet, şunu kabul etmeliyiz tüm yaşanan krizlerin üstüne deprem ekonomideki tüm programları alt üst etti.
Ak Parti iktidarı bu ekonomik boyut karşısında bir tercih yaptı. Yapılan tercih, 1945 yılından bu yana sistemin aşina olduğu, sorunu Atlantik sistemi içinde çözme refleksidir. Türkiye karar alma sürecini öne çekmek zorunda kaldı. Ak Parti 2014 yılından itibaren, 1980 yılından bu yana içinde olduğumuz Batı sisteminin yıkıcı, yok edici programından kurtulmaya çalışırken, yaşananlar karşısında uygulamaya koyduğu tüm projelerden elini eteğini çekti. Ekonomiyi Atlantik sistemi uygulayıcısı Mehmet Şimşek ve ekibinin eline bırakmak zorunda kaldı. Aslında zorunda değildi, ancak öğrendikleri ve bildikleri buydu.
Kısa sürede deprem finansmanını bulmak ve enflasyon ve cari açığı kapatmak için bir önceki yazımda belirttiğim “Yılana sarılma” politikasını benimsediler.
İKİ TEMEL SEÇENEK
Sn. Mehmet Şimşek’in yeni dönem uygulamaları başlayınca, bu uygulamanın yıkıcı etkilerinin çok büyük olabileceğini hissedip, tam vazgeçmeseler bile bu politikaları daha ağır, hazmedilebilir şekilde uygulama kararı aldılar. Bunu da nereden anlıyoruz; Londra tefecileri minimum yüzde 25 politika faizi beklerken Merkez Bankası faizi ancak yüzde 17,5’a yükseltebildi. BoFA ve diğer Batılı bankaların tahminlerine göre de yıl sonuna kadar 50-100 baz puan artışla ancak yüzde 20’lere getirilecek.
Ancak bu faizlerle sıcak paracı Londra tefecilerinin de Türkiye’ye çok sınırlı giriş yapacağı açık. Yaz aylarında dahi kapatılamayan cari açık, eylül-ekim ayları gibi enerji ihtiyacındaki artış ile daha da büyük sorun haline gelecek.
Bu arada hükümet Orta Vadeli Program (OVP) hazırlığı yapıyor.
Bu program çok önemli. Nedeni Türkiye’nin artık hata yapma alanı çok daraldı. Yapılan bir hata geri dönülemez kırılmaları beraberinde getirecek. Bundan dolayı OVP için önümüzdeki seçeneklerin doğru seçilmesi gerekmektedir.
OVP için iki temel seçenek şunlardır;
1-Atlantik ile devam, ya da Asya ile devam. Dünya konjonktürüne paralel bir tercih artık hayati bir seçenek olarak karşımızdadır.
2-Devletin ekonomiye tereddütsüz girişi yada özel sektör liderliğinde devam.
Bu iki tercih, en önemli iki seçenek olarak Ak partinin önünde duran seçeneklerdir.
ATLANTİK KRİZE Mİ GİRİYOR?
Sn. Mehmet Şimşek’in çarşamba günü Yeni Şafak gazetesine yaptığı açıklama hükümetin tercihi konusunda zaten malumun ilanı şeklinde seçeneğin Atlantik’ten yana yapıldığını beyan etmektedir.
Mehmet Şimşek ekonomide 2024’ün ikinci çeyreğinden itibaren olumlu rakamların oluşacağını söyledi. Gerekçesini de, Amerikan Merkez Bankası FED’in 2024 yılı ikinci çeyreğinden itibaren politika faizini düşürmeye başlayacağını, bu faiz indiriminin de dünya ekonomisine olumlu yansıyacağını düşündüğünü açıkladı.
Eğer bu açıklama doğru çıkacaksa; dünyanın en büyük ihracatçısı Çin neden “dual circulation-ikili dolaşım” adı altında ihracat ve iç piyasa mekanizmalarını kastederek her ikisini de birlikte çalıştıracağı bir politikaya neden geçti.
Bu politikaya paralel olarak Çin 20 adet, iç piyasayı güçlendirmeye yönelik tedbir açıkladı. Ayrıca perşembe günü 70 ülkeden fazla ülkeye Türkiye’de dahil turizm turlarını serbest bıraktı. Çin durduk yerde ihracatından vazgeçmeye mi başladı? Hayır. Çin ihracatındaki gerilemenin nedenini Atlantik ülkelerinde belirmeye başlayan durgunluk gelişmesinde görerek tedbir almaya başladı.
Daha fazla uzatmayayım. Atlantik ülke ekonomistleri de dahil tüm dünya Atlantik sisteminin 2024 yılında çok derin bir ekonomik kriz içine gireceğini varsayıyor.
MAL TAKASI İLE TİCARET
İşte OVP’da ilk seçeneğin hangi yönde olması gerektiği çok açık şekilde önümüze çıkıyor. Türkiye’de Çin gibi “ikili dolaşım” sistemini uygulamaya almak zorundadır. Ayrıca özelikle en büyük sorunu olan enerji ihtiyacını karşıladığı; Rusya, İran, Irak, Azerbaycan, Katar, Suudi Arabistan, Cezayir, Libya ve BAE gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirerek bu ülkelerden mal takası ticarete yönelik ilişkiler geliştirmelidir. Ayrıca İran, Mısır gibi bölge ülkeleri ile ticari ilişkilerini arttırarak Atlantik ülkelerinde durgunluk nedeniyle düşecek dışticaretimizi dengelemelidir.
Gelelim Devletçilik lokomotif sistem mi? Özel sektör lokomotif sistem mi? Seçeneklerine.
Önce deprem felaketinin ekonomik karşılığında neler yapılabilir. Deprem finansmanı için öngörülen 103,6 milyar doların yüzde 95’i yurt içi kaynaklardan karşılanabilecek inşaat giderleridir. Türkiye; çimento, inşaat demir çeliği, seramik, muhtelif inşaat malzemelerini yurt içinde üretmektedir.
Deprem felaketinden dayanışarak çıkılacak ise, devletçilik ve halkçılık bakış açısı ile bu fabrikaların deprem için yapılacak imalatı, kar konmadan deprem bölgesine aktarılmalıdır. Ayrıca deprem inşaatı özel sektör koordinasyonunda değil TOKİ koordinasyonunda yapılmalıdır. Sadece bu saydığım önlemler deprem felaketinin kamuya maliyetini en az 1/3 oranında azaltacaktır.
Burada Halkçılık ve devletçilik ilkeleri tercihi çok önemlidir. Bilmeliyiz ki deprem sonrasında çimento ve inşaat malzemeleri ile ilintili tüm şirketlerin hisse senet değerleri tavan yapmıştır.
OVP’da ayrıca bu mali yükün dağıtılması tercihi doğru yapılmalıdır. Bugünkü vergi sistemi çok adaletsiz bir yapıya sahiptir. Dolaylı vergiler toplam vergi gelirlerinin yüzde 60’ını oluşturmaktadır. Bu da sınıflar arasında çok önemli bir gelir dağılımı bozulmasına neden olmaktadır. Gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergiler tekrar düzenlenerek vergi gelirlerindeki payının yüzde 60’lara çıkması sağlanmalıdır.
Yukarıda saydığım tercihler ve seçenekler çoğaltılabilir. Ancak saydıklarım en temel ve OVP’de mutlaka göz önüne alınması gereken tercihlerdir. Bu dönemde, bu tercihlerde yapılacak hatalar geriye dönük onarım yapılamayacak hatalar olacaktır.
Vatan Partisi; Halkçı ve Devletçi politikaları ile kriz dönemini en rahat şekilde geçecek politikaları uygulayacak tek partidir.