Ortamdan dertli yeni-anayasacılar
Geçtiğimiz günlerde, Mayıs 2016 sonlarında, 237 kişi “bu ortamda anayasa yapılamaz” başlıklı bir bildiriye imza attılar.
Başlıktan belli olduğu gibi, imzacılar “yeni-anayasa yapılamaz” demiyorlar. İtirazları yeni-anayasaya değil, yalnızca mevcut ortama. Ortamı, iktidarın tek taraflı belirleyiciliğinde ve baskıcı buluyorlar. Yoksa kendileri de yeni-anayasacı. Nitekim bildirilerinde “anayasa kürsüleri” oluşturma çağrısı var.
*
Bildiride muradın ne olduğu anlaşılamayan üç ifade var:
(1) Anayasasızlaştırma. (2) Hukuksuz alanlar yaratılması. (3) Haklar toplumu inşası.
Karşı çıktıkları durumlar beş noktada toplanabilir:
(1) Uluslararası sözleşmelerin yok sayılması. (2) Din ve mezhep bakışı. (3) Yurtiçinde savaş ortamı. (4) Yurt dışında savaş ortamı. (5) Başkanlık rejimi zorlaması.
İstedikleri şeyler ise yedi maddede toplanarak görülür hale getirilebilir:
(1) Evrensel hak ve özgürlükler. (2) Toplumsal barışın sağlanması (3) Kalıcı ve adil barış. (4) Antidemokratik yasaların ayıklanması. (5) Kapsayıcı bir yurttaşlık. (6) Tüm azınlıkların eşit özgürlükleri.
*
Bildiricilerin kavramlarına bakınca, yeni-anayasacılıktaki konumları açık biçimde ortaya çıkıyor.
Birinci olarak, kendilerini ulusal gereklilik ve değerlere değil, ‘uluslararası sözleşmeler’e ve ‘evrensel değerler’e bağlamış bir grupla karşı karşıyayız. Bu sözleşmelerin Avrupa Konseyi ile Birleşmiş Milletler sözleşmeleri olduğu, evrensel değerlerin ise kapitalist Batı uygarlığı [ve asıl olarak Katoliklik] değerleri olduğunu biliyoruz.
İkinci olarak, PKK’ya karşı verilen mücadeleyi “terörle mücadele” olarak değil, “yurtiçinde savaş” olarak nitelendiriyorlar. İstedikleri şey bu “savaş”a son verilmesi ve PKK ile yapılan müzakerelerden bildiğimiz üzere bu kesimin taleplerini kabul edecek bir yeni-anayasa yapılarak ‘kalıcı barış’ sağlanması.
Üçüncü olarak bu grup, Türklüğün dışlayıcı olduğunu düşünen ve bunun yerine ‘kapsayıcı’ olacağı varsayılan Türkiyelilik ya da TC’lik temelli bir yurttaşlık kurumu isteyenler dünyasına dahildirler.
Dördüncüsü, sahip oldukları yurttaşlık anlayışının doğal sonucu ya da nedeni olarak, karşımızdaki bildiriciler toplumcu değil ‘toplulukçu’dur. Azınlıklara istedikleri ‘eşit özgürlükler’ sözü, etnik ve dini-mezhebi gruplara anayasal statü verilmesinden yana olduklarını göstermektedir.
*
Bu düşünce çerçevesine sahip olan kesim, ‘çözüm süreci’ adı verilen PKK ile müzakere döneminde AKP’nin doğrudan ya da dolaylı ortakları idiler. Öyle anlaşılıyor ki onlar için asıl sorun, müzakereciliğin terk edilmesinden ibaret. ‘Başkanlık’ konusundaki hafif itirazlarını akılda tutarak, diğer bütün konularda anlaşmaya ve AKP ile birlikte çalışmaya hazır haldeler. Zaten kendileri de yeni-anayasa yapımına değil, bugünkü ortama itiraz ettiklerini açık bir dille söylemiş bulunuyorlar.
*
Önemli bir nokta, bildiride, şimdi CHP’de genel başkan yardımcısı unvanı taşıyan kimselerin imzasının bulunması. Bu “yetmez ama evet”çi liberal tavır, CHP’nin yeni-anayasacılıkta güven vermeyen haline kanıt oluşturuyor. Bunların etnikçi HDP’lilerle aynı listeye girmiş olmaları başka bir sorun. Ve kamuoyunca “C” tipi eleman olarak bilinenlerin de sıraya girmiş olması, durumu daha kaygı verici boyutlara taşımış bulunuyor.
Sonuç, yeni-anayasacılığa karşı mücadelede saf belirleme sürecinin artık büyük ölçüde tamamına erdiğidir. Yıkıcı yeni-anayasacılık için kendilerine uygun ortam arayanlar, bu mücadelede yerlerini, yeni-anayasacılık tarafında belirlemiş bulunuyorlar.
Bizler ise aynı sözü söylemeyi sürdürüyoruz. Türkiye’de bir yeni-anayasaya gerek yoktur. İhtiyacımız olan şey, mevcut anayasaya uygun işler yapılmasından ibaret.
Yeni-Anayasaya Gerek de Geçit Yok!