Ortodoks program başarısız, hükümet inkar ediyor
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz önceki hafta azalan cari açığın, makro finansal istikrarı güçlendirerek dezenflasyon sürecine katkı sağlamaya devam ettiğini bildirdi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gerek konvansiyonel medya gerekse sosyal medya üzerinden sık sık yaptığı açıklamalarda ‘program çalışıyor’ ifadesini kullanıyor.
Bu söylemler vatandaşı ikna etmiyor hatta tepkilere neden oluyor. Bunun nedeni hayat pahalılığının devam etmesi ve gelen verilerin durumun tam tersini göstermesidir. Cari açığın azalması, TCMB döviz rezervlerindeki rekor artış gibi bazı makro ekonomik verilerde düzelme olması gidişatın iyi olduğunu göstermiyor.
ENFLASYON VE HAYAT PAHALILIĞI TAM GAZ DEVAM
Ortodoks neoliberal program veya IMF’siz IMF programı ‘dezenflasyon programı’ olarak adlandırıldı. Yani, programın ana hedefi enflasyonun düşürülmesiydi. Öyleyse bu konuda hangi aşamaya gelinmiş bir göz atalım.
Mehmet Şimşek ve ekibi 2023 yılının ortasında göreve geldiğinde enflasyon oranı yüzde 38 seviyesindeydi. Şimşek’in göreve başlamasından hemen sonra yükseltilen döviz fiyatları hızla enflasyona etki etti ve enflasyon Mayıs 2024’te 75,45’i gördü.
Sonrasında ise baz etkisiyle düşerek geçen ay itibarıyla 48,58’i seviyesinde bulunuyor. Bu arada geçen yıl hedef olarak gösterilen yüzde 33 enflasyon hedefi tutmadığı gibi bu yıl düzeltilen yüzde 41 hedefi de tutmayacak.
ENFLASYONUN GERÇEK NEDENLERİ KARARTILIYOR
Son Para Piyasası Kurulu toplantısı sonrası yapılan açıklamanın metninde enflasyonun yüksek seyretmesinin yarattığı hayal kırıklığı görülüyor.
Açıklamada şunlar söyleniyor; ‘Enflasyondaki iyileşmenin hızına dair belirsizlik ise son dönemdeki veri akışı ile artmıştır. Kurul, enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarının dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam ettiğini kaydetmiştir’.
‘Fiyatlama davranışları’ konusu yıllardır biliniyordu ve TCMB’nin yayınladığı ‘Enflasyon Raporu’nda istatistiksel olarak etkisinin ne kadar büyük olduğu tespit edilmişti.
Peki bu istatistik ‘Enflasyon Raporu’ndan neden çıkarıldı? Bu istatistik neden yayınlanmıyor? Bazı şirketlerin kuyruğuna mı basıldı? Yoksa maaşları kırparak enflasyonla mücadele iddiasına zarar mı veriyor?
Oysa TÜİK Başkanı Dr. Erhan Çetinkaya maaş artışların enflasyona etkisinin sınırlı olduğu esas etkenin şirketlerin fahiş fiyat artışlarının olduğunu söylemişti. Sayın Çetinkaya, TÜİK olarak bu verileri istatistiksel olarak yayınlar mısınız? Böylece kim ‘rasyonel ve bilimsel’, kim hurafelerle, çöp olmuş tezlere inanıyor görme şansımız olur.
NEOLİBERALLERİN CARİ DENGE VE REZERV TAKINTISI
Cari açık sorunu 1980 sonrasında neoliberal politikalar uygulanmaya başladıktan sonra kronikleşmiştir. Özellikle de Şimşek önceki bakanlık döneminde Türkiye tarihinin en yüksek cari açığını vermişti (yüzde 9).
Sonraki yıllarda ihracatın yükselmesi ve aşırı değerlenen TL’nin değer kaybetmesiyle normalleşmişti. Cari açığın yüzde 1’lere gerilemesi olumlu bir gelişmedir. Ancak neden sonuç ilişkisi kurulmadan yapılan bu açıklamalar kuru propagandadan öteye geçmiyor.
Türk ekonomisinin cari açık sorunun kökenlerine inmeden verilerde yaşanan geçici iniş çıkışlara dayanarak açıklama yapmak ciddiyetsizliktir. Türk ekonomisinin 1980’den sonra başlayan cari açık sorunun temel nedeni Türkiye’nin adeta bir ithalat cennetine çevrilmesidir.
Son on yılda gösterilen yüksek ihracat performansına ve başarısını dahi gölgeliyor bu durum. Yapılan ihracatın yüksek oranda ithal ara mallarıyla karşılanması, ihracatın ithalatı karşılama oranının hala 100’ün altında kalması, üstüne üstülük sermaye hareketlerinin serbest olması Türk ekonomisini kırılgan hale getiriyor.
Bu zaaflarla ilgili hükümetin somut bir adım atamaması cari açığın kronikleşmesi ile sonuçlanıyor.
Türkiye’de büyük ihracatçıların aynı zamanda büyük ithalatçı olması tablonun vahametini gösteriyor. Bu yapıda kalıcı bir değişiklik olmadan cari açık sorununun kalıcı olarak çözüldüğünden bahsetmemiz mümkün değildir.
TÜRKİYE’NİN ZAYIF KARNI EKONOMİ
Sonuç olarak, ‘program çalışıyor’ söyleminin içi boştur ve neoliberal tezlere göre olumlu görülen ama aslında sorunları örtbas etmekten öteye gitmeyen açıklamalar devam ediyor. Oysa jeopolitik riskler artarken ve enflasyonun artan oranda neden olduğu gelir kaybı can yakarken yüzeysel açıklamalar değil kapsamlı değişikliklere gidilmesi elzemdir.
Olağanüstü koşullar yaşıyoruz ve bu koşullar uzun bir süre daha devam edecek. Bunu görmezden gelmek veya inkâr etmek gerçeği değiştirmiyor. Öyleyse tıpkı dış politika ve güvenlik konularında olduğu gibi bu olağanüstü koşullara uygun bir ekonomi modeli şarttır. Aksi halde ekonomi Türkiye’nin yumuşak karnı olmaya ve emperyalizmin saldırılarına açık kalmaya devam eder.
Kaynakça;
https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/duyurular/basin/2024/duy2024-56